Kur’ân’ı öğrenelim, öğretelim

BU YAZ, KUR’AN ÖĞRENME YAZI

Diyanetin yaz programlarıyla Kur’ân’ı öğretme çalışmaları başladı.

Yani Diyanetin, çocuklarımıza sahip çıkma çalışmalarının adıdır bu.

Yani çocuklarımızı ve velilerini insanların en hayırlısı olmaya koşma çağrısının adıdır.

Nitekim Peygamber Efendimiz (asm): “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” buyurmuştur.

İnsanların en hayırlısı olma yarışı… Ne hoş bir yarış!

Diyanet bu işle ilgili bir de çocuk sitesi kurmuş, kıpır kıpır: www.kurs.diyanet.gov.tr

Burada, oyun formatında konularla, cami ve kurslara bol malzeme yayınlamış.

Diyaneti bu performansı dolayısıyla kutluyorum.

Diyanetin birbirinden güzide cami ve Kur’ân Kursu görevlilerini de kutluyorum.

Birçok yerde cami veya Kur’ân Kursu derneklerinin de bu iş için kollarını sıvadığını, başarılı çocuklara hediyeler yağdırdığını takip ediyoruz.

Bu işe yüreğini koyanlara binler tebrikler!

O güzel yavrularımıza ve velilerine candan teşekkürler…

Ne anlamlı bir mücahede, ne anlamlı bir hayırda yarışma, bir’de ve takvada yardımlaşma seferberliği!

CAMİLERİMİZİ ÇOCUKLARIMIZA SEVDİRELİM

Çocuklarımız, Cennet çiçeklerimiz.

Camilerimiz çiçekler gibi çocuklar açsınlar.

Çünkü aziz milletimizin harcı ve hamuru camilerimizde yoğruluyor.

Orası Allah’a yaklaşmanın, secde etmenin, namazın penceresiyle nefes almanın, Allah’ın emirlerine lebbeyk demenin, duâ etmenin, Allah ile konuşmanın, halini yalnızca

Allah’a arz etmenin, bakıyane bir sohbetin, ebediyet nesimini soluklamanın, cennet bağlarını koklamanın, penceresinden ebedü’l-abadı seyretmenin, huzur bulmanın, saadetin özel mekânı…

OKU:   Sad Sûresinin tebliği

O mekânlara büyük küçük hepimizin ihtiyacı var.

Günde beş defa uğrak yerimiz orası…

Uğrayıp kıldığımız namazımızın derecesi 25 kat artıyor.

Keza orası, ebediyet ülkesine uğurlandığımız yer…

HEY GİDİ GÜNLER!

Eskiden, camilerimizin birçoğu bidat merkezi, ahır veya samanlık olarak kullanıldığı günlerde bu işi dedelerimiz samanlıklarda gizli yapmışlar.

Kur’ân’ı samanlıklarda öğrenmeye ve öğretmeye çalışmışlar.

Cendermenin her an bastı basacak korkusu ile…

Yakalanan karakola götürülür, dipçik yer, falakaya yatırılırmış.

Suçmuş çünkü.

Kur’ân öğrenmek ve öğretmek suçmuş!

Muasır medeniyet seviyesine ulaşacaktık ya…

İngiliz Müstemlekât Nazırı Gladston’un plânı işliyordu, çünkü memleketimizde. O adam, İngiliz Meclisinde Kur’ân’ı eline alıp şöyle demiş: “Bu Kur’ân İslâmların elinde bulundukça, biz onlara hakikî hâkim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız, bu Kur’ân’ı onların elinden kaldırmalıyız yahut Müslümanları Kur’ân’dan soğutmalıyız!”

Bu sebeple biz de, çoluk çocuk, bay bayan Kur’ân’dan soğumaya çalışıyorduk!

Fakat pek beceremedik galiba!

Kur’ân’dan soğumayı beceremedik.

Sayın İngiliz Nazır kusurumuza bakmasın.

Yoksa milyonlarca çocuğun bu gün camilerde işi ne?

Evet; eğri oturalım, doğru konuşalım bugün: Camilerimizi çocuklarımıza sevdirelim.

Onları o mekânlarda her türlü ödül sağanağına boğalım!

Çünkü dünyası da orada,  ahireti de…

Dini de orada, milliyeti de…

İmanı da orada, itikadı da…

İbadeti de orada, insaniyeti de…

Ahlâkı da orada, aidiyeti de…

Dürüstlüğü de orada, nezaketi de…

Orası bizim harcımız ve hamurumuz!

Benzer konuda makaleler:

OKU:   Kur´ân´da ``sağ´´ ve ``sol´´ kavramı

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir