Kin değil, kan değil; af günü

Mekke’nin Fethi

Mekke’nin fethi, daha bir sene önce Mekke’ye umre için bile giremeyen Müslümanlar için, Hudeybiye’de vardıkları anlaşma ile geri çekilmenin zafere dönüştüğü bir taç olmuştur. Mekke’de Müslümanlığı kabul ettiği için babası tarafından zincire vurulan ve Hudeybiye günü zincirlerini sürüye sürüye gelip Resulullah’a (asm) sığınan ve fakat anlaşma şartları gereği müşriklere teslim edilmek zorunda kalınan Ebu Cendel’in ve ashabın gözyaşlarının zaferiydi Mekke’nin fethi.

Hudeybiye Anlaşması gereği on yıl süreyle savaş olmayacaktı. Fakat müşriklerin himayesindeki Beni Bekir kabilesi, Müslümanların himayesinde bulunan Huzaa Kabilesi’ne saldırıyor ve Huzaalılardan 23 kişiyi katlediyor. Bu haber Medine’ye ulaştığında Peygamber Efendimiz (asm) Mekke’ye ültümatom veriyor: Kureyş’in ya 23 kişinin kan bedelini ödemesini, ya Beni Bekir Kabilesini himaye etmekten vazgeçmesini, ya da barış şartlarının Kureyş tarafınca bozulmuş sayılacağını ve bunun savaş sebebi kabul edileceğini ilân ediyor. İpler burada kopuyor.

Kureyş kan bedeli ödemeye yanaşmıyor, Beni Bekir Kabilesi’ni himaye etmekten de vazgeçmiyor, savaşa hazır olduklarını bildiriyor.

Devreye Ebu Süfyan Giriyor  

Bununla beraber Kureyşlileri bir korku sarıyor. Barış anlaşmasının yenilenmesini istiyorlar. Bu amaçla Kureyş lideri Ebu Süfyan’ı Medine’ye gönderiyorlar. Ebu Süfyan anlaşmanın yenilenmesi için Hazret-i Ebu Bekir’in, Hazret-i Ömer’in, Hazret-i Osman’ın ve Hazret-i Ali’nin kapısını ayrı ayrı çaldı.

En sonunda Resulullah’ın (asm) huzuruna geldi ve kavga yapan iki kabileyi himayesine almayı ve uzlaştırmayı vaat ederek barış anlaşmasını yenilemeyi teklif etti.

OKU:   Silâhsız cihad

Teklifi Resulullah (asm) da kabul etmedi. Ebu Süfyan Mekke’ye döndü.

Bir Savaş Taktiği

Resulullah (asm) ashabına gizlice savaş hazırlığı yapmalarını emretti. Ve Hicretin sekizinci yılı Ramazan ayının 10. Günü, Milâdi takvime göre 1 Ocak 630 tarihinde on bin kişilik muazzam bir ordu ile Medine’den yola çıktılar.

Mekke’ye yaklaşınca Peygamber Efendimiz (asm) ordusuyla beraber Merruzzahrân’da konakladı. Burada Efendimiz (asm) orduyu savaş düzenine soktu. Vakit gece vaktiydi. Peygamber Efendimiz (asm) Merruzzahrân’a gelişini muhteşem bir ateş donanmasıyla bildirmek istedi. Ve her bir mücahide ateş yakmalarını emir buyurdu. Bir anda on bin ateş yakıldı.

Mekke yamaçlarında gece vakti yanan on bin ateş Mekke’ye aydınlık ve korku saçtı. Mekke’liler bunun savaş ilânı olduğunu o anda fark ettiler. Ve derhal Ebu Süfyan’ı bir haber almak ve gereken görüşmeleri yapmak üzere Müslümanlara gönderdiler.

Ebu Süfyan burada gördüğü değer karşısında Müslüman oldu. Peygamber Efendimiz (asm) Ebu Süfyan’a bu gün ölüm olmayacağını, Mekke’ye dönüp bunu Kureyş’e bildirmesini istedi ve “Kim, Ebû Süfyan’ın evine sığınırsa, emindir! Kim, kendi evine girip kapısını üzerine kaparsa emindir! Kim, Mescid-i Harama girerse emindir.” buyurdu.

Düşmanlık Değil, Af İlânı   

Ebu Süfyan Mekke’lilerin şaşkın bakışları arasında Mekke’ye döndü ve şöyle ilân etti: “Ey Kureyşliler! İşte Muhammed! Karşı koyamayacağınız kadar büyük bir orduyla yanı başınıza gelmiş bulunuyor! Müslüman olunuz ve selâmete eriniz.” Sonra da Mekke’lilerin evlerine girmeleri halinde emin olduklarını duyurdu.

OKU:   İnşaata başla; dönüp kasana bakma!

Müslümanlar dört koldan Mekke’ye girdiler. Peygamber Efendimiz’in (asm) ve Ashab-ı Kiramın mübarek simalarında tebessüm, gönüllerinde tevazu, ruhlarında huzur ve ferah, gözlerinde şükür gözyaşları vardı. Peygamber Efendimiz (asm) Kasva adındaki devesinin üzerinde bulunuyordu. Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamdü senada bulundu. Tevazu ve mahviyetten mübarek başını önüne eğmişti. Öyle ki, mübarek sakalları devesinin semerine değiyordu. Öyle ki savaş halinde bile önünde eğilinecek tek zatın kâinatın Yaratıcısı Cenab-ı Allah olduğunu insanlığa ders veriyordu.

Ve tarih 20 Ramazan’ı, yani 11 Ocak’ı gösterdiği günlerde Mekke kan dökmeden teslim alındı. Peygamber Efendimiz (asm) Kâbe’ye giderek bütün putları kırdı ve umumî af ilân etti.

Kılıç ile değil, tevazu ile fethedilen Mekke, bu yönüyle eşsiz bir fetihtir ve Kur’ân’ın zaferidir.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir