Kudret mutfakları

Bandırma / Edincik’ten Ali Karakaş: “İşârâtü’l-İ’câz’ın 97. sayfası 10. Burhan’da geçen dört mutfak, dört inkılâp ve dört süzgeç nelerdir? Madde-i lâtife nedir?”

HALDEN HALE YARATILMAK

Bahse konu yerde, Nuh Sûresi’nin 14. âyetinin tefsiri yapılıyor.

Bu âyet-i kerimede Cenab-ı Hak, “Halbuki O sizi halden hale sokarak yaratmıştır” buyuruyor.

Bu âyetten anlaşılıyor ki, yaratılan her şey yaratılma süreci içerisinde değişik haller geçiriyor. Halden hale geçip son şeklini alıyor.

Bediüzzaman Hazretleri bu halleri insan vücudundan örnekler vererek açıklıyor.

YARATILIŞ SAFHALARI

İnsanın yaratılışı esnasında bir damla su, bir tane canlı hücreye dönüşüyor, ardından bu tek hücre sayısız hücrelere bölünerek yaratılma safhası başlıyor. Sonra bir tutam et parçası, ardından et ve kemikler, daha sonra baş, kalp, eller, kollar, bacaklar ve sâir azalar gayet hassas ölçücükler içinde yaratılıyor.

Bu safhalardan her birisi bir öncekinden farklıdır.

Bir damla su hücreden farklıdır. Hücrenin yapısı, et ve kemiğin yapısı gibi değildir. Et ve kemikten eller, kollar, baş, kalp ve sair azalar yaratılır ve bu azaların her birisinin yapısı, karakteri, görevi, özellikleri birbirinden farklıdır.

Öylesine farklıdır ki, sanki bir önceki bir sonrakinin sebebi değilmiş de, müstakil olarak yaratılmış gibidir.

İNSAN FARKLIDIR

Sonra insan… İnsanın huyu, suyu, tabiatı, karakteri, vazifesi, özellikleri, derdi, düşüncesi, arzusu, emeli, sevinci, kederi tamamen farklıdır. Ne suya, ne hücreye, ne ete, ne kemiğe benzemez.

O bir insandır ve Hâlık’ına karşı sorumludur, insanlara karşı sorumludur, varlıklara karşı sorumludur. Ve o, sorumluluğunun hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna doğru yürümektedir.

MADDE-İ LATİFE

Allah insanın dünyadaki hayatiyetini sayısız derecede yarattığı “madde-i latife”yle devam ettirir. Yani âdî topraktaki minerallerden yaratılan, kendisine latif, ince, hoş, güzel, tatlı ve cazibedar tanecikler giydirilerek adına rızık denilen maddeler insanın yaşamasına birer sebeptirler.

Bu maddelerden dünya yüzünde bolca ve çeşit çeşit yaratılmıştır. Hepsi topraktan yaratılan bu lâtif maddelerden binlerce türü insanın önüne sürülmüştür. Elmadan armuda, buğdaydan muza, salatalıktan karpuza, çilekten portakala, soğandan patatese insanın adına gıda dediği, yiyecek dediği, rızık dediği ve yaşamak için kayıtsız şartsız yemeye ihtiyaç duyduğu her şey birer madde-i lâtifeden yaratılmıştır.

OKU:   Yetimâne hüzünler üzerine

Adeta kökü topraktan alınmış, içine cennetten lâtif maddeler düşürülmüş, güneşin bazen kısık, bazen şiddetli ateşinde pişirilmiş ve insana sunulmuştur.

O rızık denilen madde-i lâtife insanı besleme konumuna gelinceye kadar dört mutfakta pişirilir, dört inkılâptan geçirilir ve dört süzgeçten süzülür.

Ardından rızık olarak gönderildiği insan bedeninde insanın ölen hücrelerinin yerine yenisi için bina taşı olmaya başlar. Böylece insan farkında olmadan, insan gülüp eğlenirken bünyesinde binlerce hücre, binlerce rızık parçasıyla yapılır, onarılır, tamir edilir, yaratılır ve insanın hayatiyeti devam eder.

Dört Mutfak Nedir?

1- Toprak: Toprak içinde yaratılan mineraller, ağaç ve bitki köklerinin cazibe alanına girecek ve kökler tarafından algılanacak dereceye gelene kadar pişirilir, yani hazırlanır.

2- Ağacın veya bitkinin gövdesi: Kök tarafından alınan ve emilen mineraller, ağacın gövdesinde ağacın özsuyu ile karışır ve çiçekte yeni bir pişirme faslına girecek dereceye getirilir. Yani burada yeni bir dönüşüme uğrar.

3- Çiçek: Çiçek, kendisine gelen özsu ile karışık geleceğin gıda taneciklerini, şimdinin mineral hücrelerini alır, kendi kazanına koyar ve onu çağla haline gelene kadar pişirir.

4- Ağacın dalı: Meyve, çağla halinden olgun bir meyve oluncaya kadar dal kazanında ve güneş fırınında pişirilir ve olgunlaştırılır. Çiçeğin avuçlarında toplanan gıda yumaklarından ibaret olan latif maddecikler, burada böylece şekillenerek, meyve olarak ortaya çıkarılır ve şükür sahibi insana sunulur.

RIZIKLAR TERBİYEDEN GEÇİYOR

Madde-i lâtifenin hayata enerji sağlayan rızıktan ibaret olduğunu dün ifade etmiş, insanın rızkını pişiren dört mutfağın neler olduğunu ele almıştık. Bugün rızkın başından geçen dört inkılâp ve dört süzgeç üzerinde durmaya çalışalım:

OKU:   Eflâk, Allah'ın mülküdür

Rızıklar insanın önüne iki türlü gelir:

1- İnsanın terbiyesiyle:

Allah’tan gelen rızıkları insanoğlu yeniden terbiye eder ve servise hazır hale getirir. Meselâ bir fasulye yemeğini ele alalım. İnsan fasulyeyi dalından kopardığı gibi yemez. Bunu bıçakla doğrar, tuz ile ovar, tencerede, sıcak ateşte yağ ile, soğan ile, biber ile… ve bunun gibi diğer rızıklarla yoğurup pişirir. Adına yemek dediği yeni bir yorum elde eder. Ki, bu yorum aslında şükrün cisimleşmiş hali demek olur.

Çünkü yemek pişiren,—kendisi bilsin bilmesin—şöyle bir duâ ile Allah’a duâ etmiş demektir:

Allah’ım! Senin rızıklarından birer demet aldım. Yoğurdum. Kardım, karıştırdım. Yağa koydum. Suya koydum. Ateşe koydum. Kaynattım. Ve ortaya yeni bir rızık külçesi çıktı. Allah’ım! Bu senin bize verdiklerinin karması. Çok cinsten birer numune var. Tam bir şükür külçesi oldu. Çünkü böyle damak zevkine uygun pişirmekle, Allah’ım, senin çok rızkını bir yemekte bir araya getirdim. Farklı bir lezzet ortaya çıktı. İnsanlar bu karmayı beğenip ‘elhamdülillah’ demekle, bütün bu rızıklar için topluca şükretmiş oldular.

2- Allah’ın terbiyesiyle:

Allah’ın çoğu rızkını da ağacının dalından koparıp yeriz. Elmayı, portakalı, karpuzu, kavunu, üzümü, vişneyi, muzu… vb. gibi sayısız rızık külçelerini hiçbir terbiyeye tabi tutmadan doğrudan doğruya tüketiriz.

Çünkü bunların terbiyesi hiç müdahalesiz Rezzak-ı Kerim tarafından yapılmıştır.

Biz bu aşamaları inkılâp olarak görmüyoruz. Çünkü Allah’ın çok nimetini zaten doğrudan tüketiyoruz. Birçok nimetin yemek çerçevesinde müdahale görmesini ise bir inkılâp saymıyor, bir terbiyeden ibaret görüyoruz. Başka bir ifadeyle yemek içerisinde fasulyenin, nohudun, patatesin başına gelenler bir inkılâp değil, sadece bir yorumdur.

RIZKIN BAŞINA GELEN İNKILÂPLAR

Asıl inkılâplar rızkın beden hücrelerine götürülmesi safhasında yaşanıyor. Şöyle ki:

1- Rızıklar ilk inkılâba ağızda uğruyor. Burada besin maddeleri dişlerin ve tükürüğün arasında çiğneniyor, ufalanıyor, parçalanıyor, öğütülüyor, eziliyor. Sonraki basamaklarda rahatça sindirilecek hâle getiriliyor. Burada rızıklar mekanik olarak değişim geçiriyor. Tükürük bezlerinin salgıladığı tükürüklerle besin maddeleri kimyevî olarak ilk inkılâbını burada yaşıyor.

OKU:   İşârâtü’l-i'caz’da hidâyet kavramı

2- Rızıklar ikinci inkılâba yutak ve yemek borusunda uğruyor. Burada yemek borusu salgıları devreye giriyor ve ağızda parçalanmış besin maddelerini mideye inerken yumuşatıyor.

3- Rızıklar üçüncü inkılâba midede uğruyor. Burada parçalanmış ve yumuşatılmış besin maddeleri mide tarafından salgılanan asit ve enzimlerle bulamaç haline getiriliyor. Proteinler sindirilmeye başlanıyor. Su ve vitaminler mide tarafından süzülerek, emilerek doğrudan kana karışıyor.

4- Rızıklar dördüncü inkılâba bağırsaklarda uğruyor. Bağırsaklarda organik besin maddeleri en küçük yapı birimine ayrıştırılarak ince bağırsak çeperi tarafından emilip hücrelerin kullanabileceği hale getiriliyor. Proteinler, yağlar ve karbonhidratlar burada süzülüyor, sindiriliyor.

HER İNKILÂP BİRER SÜZGEÇTİR

Bu dört inkılâbın her birisi aynı zamanda birer süzgeç de demek oluyor ki, buralarda besin maddelerinin suyu, vitamini, proteini, karbonhidratı, yağı, posası ayrıştırılıp süzülüyor, biri diğerinden tasfiye ediliyor ve her biri ilgili birimlerde sindirime uğruyor.

Başka bir ifadeyle, sindirilmiş olan rızık tabletleri bu bölmelerde kana karışıyor ve kandaki alyuvar tarafından hızla ilgili hücreye taşınıyor. İlgili hücrenin bakım ve tamiratı böylece bu yapı taşlarıyla gerçekleşiyor.

Emsâlsiz yaratışlarla kullarını rızıklandıran Allah’a sonsuz hamd olsun.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir