Kâinatın nur çekirdeği: Hz. Muhammed (asm)

İsmail Bey: “Bilindiği gibi Allah yarattığı her kulunu sever, ama Peygamber Efendimiz’e (asm) bambaşka sevgi duymakta. Bu sevgi nereden gelmektedir?”

 

Peygamber Efendimiz (asm) bildirmiştir ki, Allah her şeyden evvel, Kendi nûrundan, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûrunu yaratmıştır.1 Demek kâinâtın hamuru, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru ile yoğrulmuştur.
Her şeyi bir çekirdekten yaratması Allah’ın âdetindendir. Allah, ağaçları, bitkileri, hayvanları, balıkları, kuşları, insanları hep birer çekirdekten, tohumdan, yumurtadan yaratıyor. Kâinâtı bir büyük ağaç kabul ettiğimizde; bu büyük kâinât ağacının da bir çekirdeğinin, bir hamurunun, bir özünün, bir tohumunun olması ve bu tohum ve çekirdek üzerine koca kâinât ağacının binâ edilmesi, başka bir ifâdeyle bu koca kâinat ağacının her zerresinde ve her hareketinde bu çekirdekten bir nurânî boya bulunması Allah’ın hikmetinin ve âdetinin bir gereğidir.
Nitekim tabiatta görüyoruz ki, çekirdekte ne plân varsa, ağaçta ortaya çıkan dal budak odur. Tohumda ne program varsa, bitkide bize gülümseyen meyve odur. Yumurtada ne tasarım varsa; tâvûs kuşunda meydana gelen rengârenk vücut o tasarımın İlâhî kudretle gerçekleşmesinden başka bir şey değildir. DNA’da ne taslak ve proje varsa, insanın davranış ve hayat serüveninde görünen çizgiler ve hatlar ondan ibârettir.
İnsanın, program yüklü bir DNA’sının varlığı bugün ilmin tesbitleri arasında yer alıyor. Ağaçların, plân ve tasarım yüklü bir çekirdekten çıktıkları bugün herkesçe biliniyor. Kuşların, proje yüklü bir yumurtanın uyanışıyla hayat buldukları ve hayatları boyunca yumurtadaki bu projeyi yaşadıkları bugün inkâr edilmiyor.
O halde bu koca kâinâtın da, Allah’ın âdetine ve hikmetine uygun program yüklü bir çekirdeğinin, tasarım yüklü bir tohumunun, plân yüklü bir yumurtasının, proje ve taslak yüklü bir DNA’sının varlığını akıldan uzak görmemek lâzım.
Nitekim “Sen olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım” 2 hadis-i kudsisinde belirtilen hakikat, âlemlerin bir nur çekirdekten yaratılmış olduğu hakikati olsa gerektir. Bu nur çekirdeğin âlemler için, kâinât için ehemmiyet derecesi böyle bildirilmiştir. Yani, önce kutlu ve nurlu bir çekirdeğin yaratıldığı, ardından bu çekirdeğin üzerine âlemin binâ edildiği ifâde edilmiştir.
O halde kâinâtın hamurunda bulunan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru, bu kâinâtın çekirdeği, tohumu, yumurtası ve DNA’sı hükmündedir. Nitekim Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretlerine göre, bu büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla baktığımızda, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebi olur. Bu mürekkep bütün kâinâtı kendi rengiyle boyamıştır. Eğer kâinâtı bir büyük ağaç farz edersek, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu büyük ağacın hem çekirdeği, hem meyvesi olur! Nitekim ağaçlar, çekirdekten hareket ederler, sonundaki meyvede yine çekirdeği verirler. Eğer kâinât cismânî bir canlı kabul edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu büyük cüsseli canlının rûhu olur! Eğer kâinât bir büyük insan farz edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru o dev cüsseli insanın aklı olur! Eğer kâinât bir güzel Cennet bahçesi kabul edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu Cennet bahçesinin bülbülü olur! Eğer kâinât pek büyük bir saray farz edilirse, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru bu benzersiz sarayın dâvetçisi, rehberi, kılâvuzu, tanıtıcısı olur! Bütün insanları dâvet ediyor! Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm bu sarayda bulunan bütün antika sanatları tanıtıyor, bildiriyor, tanımlıyor! İnsanları saray Sahibini tanımaya, bilmeye ve önünde teşekkür ve minnetle eğilmeye çağırıyor! 3  Demek Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın nûru kâinâtın hem çekirdeği, hem meyvesidir; hem DNA’sı, hem şuurudur; hem tohumu, hem aklıdır.
Nihâyet Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm İslâmiyet meyvesini, Kur’ân şuurunu ve Sünnet-i Seniyye aklını kâinâtın başına geçirmiştir. Böylece kâinât ağacı en olgun meyvesini vermiştir.
Demek İslâmiyet ile kâinât ruh ile beden gibidir. Kur’ân ile kâinât şuur ile vücut gibidir. Sünnet-i Seniyye ile kâinât akıl ile insan gibidir. Nitekim Üstad Bedîüzzaman’a göre, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın maddî ve mânevî hayatı, kâinâtın ruhundan süzülmüş bir öz hükmündedir. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’ın peygamberliği, kâinâtın his, şuur ve aklından süzülmüş en arı bir özdür; kâinâtın şuurunun şuurudur ve nûrudur. Kur’ân’ın vahyi de, kâinâtın hayatının rûhudur, kâinâtın şuurunun aklıdır.
Nihâyet bu ön bilgilerden sonra Üstad Bedîüzzaman Hazretleri der ki: “Eğer kâinattan risâlet-i Muhammediyenin (asm) nuru çıksa, gitse, kâinat vefat edecek. Eğer Kur’ân gitse, kâinat divane olacak ve küre-i arz kafasını, aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış olan başını bir seyyareye çarpacak, bir kıyameti koparacak.” 4

Dipnotlar:

OKU:   Bin aylık müjdeyle gelen gece!

1- Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünniye, 1/7.

2- Keşfü’l-Hafâ, 2/164 (2123).sünnet-i

3- Mesnevî-i Nûriye, s. 99, 100

4- Lem’alar, s. 329.-i

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir