Muhammet Reha Ünverdi: “17. Lem’a 10. Nota’da yer alan Marifetullah’ın üç şahidinden ne anlamalıyız?”
Aklın Hakikatlere Kapalı Hâli
İnsan akıl sahibidir. Aklıyla bilgi edinir. Fikriyle bilgiyi muhakeme eder. Düşüncesiyle bilgiyi analiz eder ve kullanır. Fakat insanın ulvî duyguları akıldan ibaret değildir.
İnsanda akıldan başka kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi daha nice duygu ve lâtife vardır. Ve bu duyguların karma işlevleriyle insan insanlık makamına çıkmakta ve bu duyguları orantılı kullanmak suretiyle insaniyet-i kübra sıfatına sahip olmaktadır. Bu lâtifelerin en az akıl kadar insanın dünyasında yeri, ağırlığı ve etkinliği vardır. Bunlardan biri veya bir kaçı işlevsiz ve silik kaldığında akıl kendi saltanatını kurar ve insanı yoldan çıkarır.
Aklın tek başına kurduğu saltanata cerbeze deniyor. Bu saltanat sığdır. Derinliği yoktur. Hakikatlere kapalıdır. Bu saltanata kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi ruhta derinliği olan lâtifeler girme fırsatı bulamıyor. Geri plânda kalıyor ve zamanla işlevlerini yitiriyor.
Cerbezeci akıl hikmetten uzaklaşır, hidayetten uzaklaşır, rahmetten uzaklaşır, aslında Allah’tan uzaklaşır. Fakat kendini akıllı sandığından bu uzaklaşmaların farkında olmaz. Tefer’un (gurur, kibir ve firavunluk) bundan sonra başlar.
Hikmete değil, cerbezeye önem veren akıl iflâh olmaz bir yola girer. Her şeyi sorgular. Ama bu sorgulamalar hikmeti ve doğru olanı öğrenmek için değil, kendi cerbezesini kuvvetleştirmek içindir. Kendini her akıldan üstün bilir. Rehber almaya ihtiyaç hissetmez. Bilgiçtir. Aslında tam bir akıl tutulması içindedir.
Nurlar, Dimağa Ne Zaman Akarlar?
Oysa akıl başta olmak şartıyla, ruhta derinliği olan kalp, vicdan, ruh, sır, ahfa gibi lâtifeler de en az akıl kadar insanın öğrenmesinde ve fiillerinde etkili olsalar, bu durumda öğrenilen bilgi, hikmet ve marifet; yapılan fiil de, salih amel olur.
Çünkü insan bu duyguları orantılı kullandığında İlâhî mesajları doğru anlamaya, anladıkça feyizlenmeye, feyizlendikçe gurur, kibir, ucb, tefahur gibi rezil duygulardan uzaklaşmaya; uzaklaştıkça tevazu, merhamet, şefkat, adalet, hikmet gibi Kur’ân’ın bakiyatu’s-salihat dediği ulvî değerleri yaşamaya başlar.
İşte Onuncu Nota’da işaret edilen marifetullah Nurlar’ı ve iman hakikatleri bu aşamadan sonra insan dimağına gelmeye başlar. Akıl cerbeze halindeyken bu Nurlar gelmezler. Akıl hikmete yaklaştığında ise bu nurlar derece derece aklı ve kalbi tenvir ederler.
Onuncu Notada Üstad Hazretleri’nin “marifetullahın şahitleri ve bürhanları” dediği hakikat, imanı tahkikî seviyeye ulaştıran Nurlar’dır.
Marifetullah’ın Nurlar’ı Üç Kısımdır
Bir kısmı su gibidir; görünür ve hissedilir. Risale-i Nur ile ciddî bir muhatabiyet kurduğumuzda ilk planda algıladığımız ve anladığımız Nurlar’dır. Ciddiyetle okumadığımızda veya tenkit gözüyle okuduğumuzda hiçbir Nur bizi kabul etmez ve dimağımıza gelmez.
Bir kısmı hava gibidir; hissedilir, fakat görünmez ve tutulmaz. Risale-i Nur ile muhatabiyetimiz devam ettikçe, daha önce aşina olduğumuz aynı satırlardan dimağımıza açılan yeni inkişaflardır.
Bir kısmı Nur gibidir. Görünür; fakat hissedilmez ve tutulmaz. Risale-i Nur ile muhatabiyetimiz yoğunlaştıkça aklımız hayran kalır, kalbimiz mest olur; artık hakikatleri kalbimizle, vicdanımızla, ruhumuzla, sırrımızla, ahfamızla emercesine okumaya ve algılamaya başlarız. Nuranî inkişaflar artarak devam eder.
Kast edilen Nurlar hidayet Nurlar’ıdır, nuranî feyizlerdir, marifetullah basamaklarıdır.
Her üç kısmın da ortak yanları vardır: 1- Doğru algılamak için aklın cerbeze halinden sıyrılmak ve tam teslim olmak gerekir. 2- Birine, ikisine değil; hepsine inanarak dalmak gerekir. 3- Asla cerbezevari bir akılla, tenkit gözüyle, şüphe ve tereddütle bakmamalıdır. 4- Ona ağzınla, yüzünle, kalbinle, bütün lâtifelerinle yönelmelisin. 5- Ona ulaştığında sahiplenmeye kalkmamalısın. Çünkü onlar sana ait değil; rahmete ait Nurlar’dır. Sahiplenmeye kalktığın anda, senin elinden kayar gider. Şartlarını oluşturduğunda sana uğrarlar, ama şartlar sürekli olmadığında sende durmazlar.
“Çünkü Nur, elle tutulmaz, parmaklarla avlanmaz. Belki o Nur ancak basiret Nuruyla avlanır. Eğer haris ve maddî elini uzatsan ve maddî mizanlarla tartsan, sönmese de gizlenir. Çünkü öyle Nur, maddîde hapse razı olmadığı gibi, kayda giremez, kesifi kendine malik ve seyyid kabul etmez.” (Lem’alar)
Günün Duâsı
Allah’ım! Aklımı hakikate aç!
Kalbimi marifetinle tatmin eyle!
Vicdanımı şahitlerinle ve âyetlerinle doyur! Ruhumu nurlarınla işba eyle! Hakkı hak bilip hakikate talip olmamı
lütfeyle!
Kusurlarımı affeyle! Âmin.
Benzer konuda makaleler:
- Risâle-i Nurları okumaya davet
- Kalbin teslimiyeti
- Allah´a yönelirken kalp tam teslim olmalı
- Mârifetullah´ın şâhitleri
- İçimizdeki çetin mürşid: Vicdan!
- Risale-i Nur ve belâların def’i
- Kalp ve akıl
- İnsanın sireti suretine yansır mı?
- Akıl ile kalp arasındaki farklar
- Bâtın-ı kalbin ayine-i Samed oluşu
- Güçlerimizin kumandanı: Kalp
- İmanın mahalli neresidir?
- Nefsin ıslâh olmaz hali
- Said Nursî’yi anlamanın altın kuralları
- Bir Asır sonra gelecek olan zat