Yaratmak ve hikmet üzerine

İstanbul’dan Âdem bey: “Allah’ın bizi ve mevcûdâtı yaratmasının hikmeti nedir?”

 

Allah-ü Zülcelâl hem Hâlık’tır, hem Hakîm’dir. Yani hem Yaratıcı’dır, hem yarattığı şeylerde hikmet ve fayda gözeticidir. Yaratmak O’na ait olduğu gibi, hikmet de, fayda gözetmek de O’na aittir. Esasen, O’nu yarattıklarının hikmeti hususunda sorgulamak haddimize düşmediği gibi, hikmetini bilmediğimiz yaratıkların hikmetsiz olduklarını da söyleyemeyiz. Çünkü hiçbir şeyin yaratılış hikmeti, aklımızla doğrulanmak zorunda değildir.

Bununla berâber, düşünce yapımıza ve inancımıza güç ve kuvvet kazandırmak için, Allah’ın varlıkları neden yarattığını araştırmakta, düşünmekte, sebep ve hikmetlerini bulmaya çalışmakta elbette bir sakınca olmadığı gibi, O’nu eserleriyle ve yarattıklarıyla tefekkür etmek aynı zamanda Peygamber Efendimiz’in (asm) tavsiyesidir de.

Allah Yaratıcı’dır, her an aktiftir, her an tasarruf halindedir, her an sayısız-sınırsız derecede faaliyettedir, eylem halindedir, iştedir, (1) hiçbir an işsiz, boş ve pasif değildir, her an çalışkan, faal ve dinamiktir; hiçbir şekilde tembel, hareketsiz, durgun, durağan ve statik değildir. Allah dilediğini yapar. (2) Dilediği gibi yapar. (3) Dilediği gibi hükmeder. (4) Cenâb-ı Hak faaliyetleriyle her şeyi ihâta eder, hiçbir şey Kendisini hiçbir işten ve eylemden alıkoyamaz. İrâde ettiği her şeyi bir emirle ânında yapar, bütün varlıklar âlemi, Allah’ın sınırsız faaliyetlerinin, sayısız tecellîlerinin, hadsiz iş ve eylemlerinin şâhididirler. Kâinâtta gördüğümüz baş döndürücü faaliyetler, Cenâb-ı Faal-i Hakîm’in dilediği gibi sonsuz tasarruflarının her an devam ettiğini göstermektedirler.

OKU:   Cenâb-ı Hakkın isimleri

Bütün kâinâtta gördüğümüz “ihtimallerin”, bizi “zorunluluk” kavramına götürdüğünü; her şeyde şahit olduğumuz “yapılma” işinin bir “fiili ve eylemi” gösterdiğini; her şeyde görünen “yaratılma” hakikatinin, bir “Yaratıcı’yı” bildirdiğini; varlıklarda görülen “çokluk ve birden fazla unsurlardan meydana geliş” olayının da, birliğe ve tekliğe işâret ettiğini beyan eden Bedîüzzaman Hazretleri, bu “zorunluluk”, “fiil”, “yaratmak” ve “birlik” kavramlarının ve hakîkatlerinin açıklıkla, netlikle ve zarûretle “ihtimal içinde olmayan”, “yapılmış olmayan”, “çok olmayan”, “unsurların birleşmesiyle meydana gelmiş bulunmayan” ve “mahlûk ve yaratılmış olmayan”; bunlarla birlikte, “varlığı zorunlu olan”, “her dilediğini yapan”, “her şeyi yaratan”, “Bir ve Tek olan” Allah’a işâret ve şehâdet ettiğini kaydeder. (5)

Saîd Nursî Hazretlerine göre kâinât “heme ost” değil, “heme ez ost”tur. Yani “O değil”, “O’ndan”dır. Vahdet’ül-vücut ve vahdet’üş-şuhut mesleklerinin, O’ndan başka hiçbir şeyin mevcut olmadığını iddiâ etmeleri hatâdan, sehivden ve yanılmaktan ibârettir. Çünkü mevcûdât evham ve hayâl değil, Cenâb-ı Hakk’ın hakîkî eserlerinden ve yaratıklarından ibârettir. Rahmân, Rezzâk, Vehhab, Hallâk, Fa’âl, Kerîm, Rahîm gibi Allah’ın pek çok güzel isimlerinin tecellîleri hayal ve gölge değil, hakîkîdirler. Bu güzel isimlerin aynaları hükmünde olan varlıklar da hakîkîdirler. Varlıklar her ne kadar Vâcibü’l-Vücûd’un vücuduna nisbeten zayıf ve kararsız birer gölgeden ibâret kalsalar da hayâl değil, vehim değil, Fa’âlün Limâ Yürîd olan Cenâb-ı Hakk’ın Hâlık ismiyle vücut verdiği ve o vücudu dilediği gibi devam ettirdiği hakîkî birer unsurdurlar. (6)

OKU:   Aynalarda Allah’ın birliği sıfatları

Üstad Bedîüzzaman’a göre, “O her gün yeni bir iştedir” (7) âyeti, Allah’ın hadsiz bir faaliyet ve eylem içinde bulunduğunu, her an hadsiz bir tasarruf halinde olduğunu bildirmektedir. Bu sonsuz kâinât, böyle hadsiz faaliyetlerin, tasarrufların, tecellîlerin ve İlâhî eylemlerin hadsiz şâhitlerinden ibârettir. (8) Herkesin, Hâlık ismiyle Allah’ı bulması ve O’na yanaşması mümkündür. Öyle ki, önce kendi Hâlık’ı hususiyetiyle, sonra bütün insanların Hâlık’ı cihetiyle, sonra bütün hayat sahibi varlıkların Hâlık’ı unvânıyla, sonra da bütün mevcudâtın ve kâinâtın Hâlık’ı ismiyle alâka kurularak Allah’a zihnen ve kalben ulaşmak mümkündür. (9) İnsanın şuur sahibi bir varlık olarak yaratılışının hikmeti ve gâyesi, kâinât Hâlık’ını tanımak, O’na îman edip ibâdet etmekten ibârettir. (10) Kezâ, her bir hayvanın, her bir kuşun, her bir canlının duyguları, kuvvetleri, cihâzları, âzâları ve âletleri birer manzum ve mevzun kelime ve birer muntazam ve mükemmel söz hükmündedir. Bu sözlerle ve bu kelimelerle her bir hayvan, her bir kuş ve her bir canlı, Yaratıcı’larına, Hallâk’larına ve Rezzâk’larına şükrederler, vahdâniyetine ve birliğine şehâdet getirirler. (11) Nitekim Kur’ân, göklerde ve yerde ne varsa ve kim varsa hepsinin, her şeyin ve her varlığın Allah’ı tesbih ve tazim ettiğini sıklıkla beyan eder. (12)

Said Nursî Hazretlerine göre, bitkilerin tohumları ve çekirdekleri yalnız kendi Hâlık’larına el açan birer niyet, niyaz ve duâ kutucuğu hükmündedirler. (13) Tüm varlıklar kendilerinden çok kendi yaratıcılarını gösterirler. Kâinâtta her şeyi kuşatan “yaratma” fiili, her şeyi ve her yeri, Hâlık’ın vücuduna, Yaratıcı’nın varlığına ve Allah’ın birliğine apaçık işâretlerle zapt etmiştir. (14)

OKU:   Yaratan Allah’tır; sorumlu olan biziz!

Demek, varlıkların en temel var oluş hikmetleri, şuur sahiplerine Hâlık’larını göstermek, O’nun varlığını ve birliğini bildirmektir.

Dipnot:
(1)Rahmân Sûresi, 55/29;
(2)İbrahim Sûresi, 14/27;
(3)Hûd Sûresi, 11/107; Burûc Sûresi, 85/16;
(4)Mâide Sûresi, 5/1;
(5)Sözler, s. 619;
(6)Mektûbât, s. 85;
(7)Rahmân Sûresi, 55/29;
(8)Mektûbât, s. 87;
(9)Sözler, s. 182;
(10)Şuâlar, s. 93;
(11)Şuâlar, s. 108;
(12)Saff Sûresi, 61/1; Cuma Sûresi, 62/1; Tegâbun Sûresi, 64/1;
(13)Sözler, s. 325;
(14) Sözler, s. 619;

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir