Allah´ın birliği ve Kur´ân´daki “biz´´ ifâdesi

Adem Kuzu: “Cenâb-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’de ben yerine biz yarattık der; neden?” Sakarya’dan N. Baran: “Kur’ân-ı Kerîm’de bazı âyetlerde “Biz yarattık”, “Biz yaptık” şeklinde ifâdeler var. Allah bir olduğu halde, Kur’ân-ı Kerîm’de neden “Ben” yerine “Biz” tabiri kullanılmıştır?”

 

Cenâb-ı Hak Kur’ân’da kendi Zât-ı Akdes’ini bazan “mütekellim-i vahde”, yani “birinci tekil şahıs” zâmirleriyle; bazan ise “mütekellim-i maalgayr” yani “birinci çoğul şahıs” zamirleriyle nazara verir. Bunda hiç şüphesiz muhtelif hikmetler mevcuttur.
Önce bir hususu nazara verelim: Biz de çoğu zaman kendi şahsımızdan bahsederken “tek” olduğumuz halde, “ben” yerine, “biz” tabirini tercih ederiz. Ve “ben” yerine “biz” tabiri, yerine göre daha nâzik, yerine göre daha mütevâzi, yerine göre daha müşfik, yerine göre daha ölçülü olarak kullanım alanımıza girer; bazan kendi zâtımızı, bazan ise bizim de dahil olduğumuz bir ekibi tanımlar. Bununla beraber; hiçbir zaman “biz” demekle birden fazla kişiliğimiz olduğunu kastetmeyiz.

Âyetlerden örnekler alalım:
*“Ey İsrâil oğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın ve ahdimi yerine getirin ki, Ben de yerine getireyim. Yoksa Benden korkun.”1
*“Kullarım sana Benden sorarlarsa, bilsinler ki, Ben şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, duâ ettiğinde duâsına cevap veririm. Artık onlar da Benim davetime icâbet etsinler ve Bana îman etsinler ki, doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.”2
Kur’ân’da bu örneklerin devamı oldukça fazladır. Bununla berâber Kur’ân bazan Allah’ın Zât-ı Muallâsına “Biz” zamirini de izâfe eder. Örneklendirecek olursak:
*“Muhakkak Biz ki; Kitabı Biz indirdik; O’nu koruyacak olan da Biziz.”3
“Bulutla sizi gölgelendirdik. Kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size verdiğimiz rızkların iyi ve güzel olanından yiyiniz. Onlar Bize zulmetmediler; lâkin kendi kendilerine yazık ediyorlardı.”4

OKU:   Kur’ân, ders veriyor ve öğretiyor

Görüldüğü gibi Cenâb-ı Hakk’a “Biz” zâmirinin izâfe edildiği bazı âyetlerde, Allah’ın azamet ve kibriyâsı nazara verilir. Bazı âyetlerde ise vâsıtaların da âdetâ gönlü alınır.
Hiç şüphesiz Allah tektir, birdir, yektâdır, Vâhiddir, Ehaddir, Ferddir, bütün noksanlıklardan berîdir, mâsivâya mahsus çokluklardan mukaddestir, bütün sıfatları zâtîdir ve kemâl derecededir.

Kur’ân’da Allah’ın Vahdâniyeti ile örtüşmeyen tek bir işârete rastlanmaz. Âyetlerin bâzısında geçen “Biz” ifâdesi ise, Bedîüzzaman’a (ra) göre “azâmet ve kibriyâ”ya delâlet etmek içindir.5 Bu görüşe Ebu’s-Suûd Efendi ve Fahreddin Râzi dahil bir çok müfessir de katılır.
Bedîüzzaman Hazretleri (ra) vâsıta ile gelen tecellîler için Kur’ân’ın genelde “Biz” ifâdesini kullanmayı tercih ettiğini kaydeder.6 Meselâ vahiy için Cebrâil Aleyhisselâm vazifelidir. Bulutların gönderilmesi ve yağmurun yağdırılması için görevli melekler vardır. Tabiât olaylarının her birini Cenâb-ı Hak bir meleğin uhdesine ve sorumluluğuna vermiştir. Kur’ân’ın korunmasında ve hizmetinde Allah’ın izniyle ehl-i îmân da seferberdirler.
Cenâb-ı Hak gerek meleklerinin, gerekse insanların uhdesine emâneten bir vazîfe verir. Sonra, bu vazîfeyi yürütebilecek güç ve kudreti kendisi verdiği gibi, imkân ve şartları da kendisi hazırlar. Meleklere ve insanlara düşen sadece itaat etmek; kendilerine verilen vazîfe penceresiyle Cenâb-ı Hakk’ın Ulûhiyetine ve Rubûbiyetine şâhitlik etmek; İzzet ve Azâmetine tazimde bulunmak; Kibriyâ ve Ulviyetine tesbihle secde etmektir.
Netîce îtibariyle, melekler veya bir kısım vâsıtalar Allah’ın mülkünde Allah’ın emriyle memurdurlar. Emre tâbîdirler ve aldıkları emirleri eksiksiz ve harfiyen yaparlar. Yapmakla mükelleftirler. Cenâb-ı Hakk’ın, bazı âyetlerinde böyle vâsıtaları da ifâde ihâtası içine almış olması, O’nun emre mutî ve vazîfeye düşkün kullarına ne derece müşfik ve merhametli olduğunu gösterir. Yani Cenâb-ı Hak âyetleri kapsamına bazı vazîfedarları almak sûretiyle onların vazîfelerinden memnûniyetini ve rızâsını bildirmiş olmaktadır.

OKU:   Güneşten Ehad ismine bir yolculuk

Böyle ifâdeler Tevhîde zarar vermez. Zihinlerde ve dimağlarda Allah’ın bir olduğu hakîkatı şüpheye yer vermeyecek ölçüde yerleşmiştir. Zaten hiçbir münkir bile, Kur’ân’daki “biz” ifâdelerinden hareketle Kur’ân’ın Tevhîdi—hâşâ—dışladığını iddiâ etmemiştir. Bilakis, Kur’ân’a her başvuran, cümlelerinden noktasına ve virgülüne kadar Kur’ân’da Tevhîd hakîkatının ispatını bulmuştur.

Dipnot:
1-Bakara Sûresi, 2/40;
2-Bakara Sûresi, 2/186;
3-Hicr Sûresi, 15/9;
4- Bakara Sûresi, 2/57;
5-İşârât’ül-İ’câz, s. 249;
6-A.g.e., s. 249.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir