Duâ ve hayır/şer ekseni

Sezgin Yılmaz: “Duâların kabul olma kıstasları nelerdir? Hayır mı, şer mi olduğunu nasıl anlayacağız? Rabbim kullarının çok istediği her şeyi verir mi? Beni bu konuda aydınlatırsanız sevinirim.”

 

Peygamber Efendimiz (asm) “Duâ, ibadettir”1 buyurmuştur. Kul, her derdini, her ıztırabını, her halini Allah’a arz eder ve isteyeceği her şeyi yalnız Allah’tan ister.

“Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?”2 ve “Duâ edin, size cevap vereyim”3 âyetlerinin tefsirinde önemli duâ üsluplarına işaret eden Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri, duânın kabul kıstaslarının bu üslûplar ve diller içinde gizli olduğunu bildiriyor. Bediüzzaman’a göre, adabına uygun olarak Cenâb-ı Hak’tan bir şey istendiğinde, Cenâb-ı Hak verir. Duâda kullanılan önemli üslûplar ve diller şunlardır:

1- İstidat dili: İstidat ve yeteneklerin dili ile istenen şey daima verilir. Tüm varlıkların istidat dili ile yaptıkları duâlar Allah’ın dergâhına yükselmekte ve kabul görmektedir. Buna tüm kâinat şahittir.

2- Fıtrî ihtiyaç dili: İstenen şey, fıtrî bir ihtiyaç ise, kabul edilir. Duâlarını fıtrî ihtiyaç diliyle yapan canlılar, ihtiyaçlarına ummadıkları şekillerde nail olmaktadırlar.

3- Iztırar dili: Zorda kalan ve dert çeken acı sahibi birisinin “acı diliyle” yaptığı duâyı Cenâb-ı Hak makbul sayar.

4- Hal ve fiil dili: Bizzat fiil ve davranışlarıyla uygun tutum sergilenerek yapılan duâlar makbule şayandır. Sebepleri bir araya getirmek, Allah’ın istenen şeyi vermesi için görmek istediği bir fiilî duâ hâlidir. Meselâ hasta olan birisi doktora, eczacıya Allah’tan şifa talebiyle gider, ilâçlarını Allah’tan şifa talebiyle alır ve kullanır. Hastanın bu hâli bir duâ vaziyetidir ki, Cenâb-ı Hak katında makbul sayılır. Yine meselâ bir çiftçi, Cenâb-ı Hak’tan bereketli ürün istemek için, toprağı sürmekle rahmet kapısını çalmış olur.

OKU:   İstihare adabı

5- Söz ve kalp dili: İlk dört dil ile ulaşılmayan bir istek ve ihtiyaç için nihayet söz dili ile duâ edilir ve Cenâb-ı Hak’tan istenir. Kul, güç yetiremediği konularda diliyle ve kalbiyle Allah’ın kudret ve rahmetine sığınır, Cenâb-ı Hak da bu sığınışı inşallah kabul eder.

Duâ da bir ibadet olduğundan, dünyevî maksatlar gaye edilerek yapılmayacağını beyan eden Üstad Saîd Nursî, ibadetin gayesinin uhrevî olduğunu, dünyevî maksatların ise ancak bu ibadetin özel vakitleri hükmünde olduğunu kaydeder. Bediüzzaman’a göre, belâların gelmesi, dertlerin verilmesi, hastalıkların ve muzır şeylerin musallat olması bazı duâların hususî vakitleridir. Bu vakitlerde Cenâb-ı Hakk’a duâ edilmelidir. Ancak belâlar gitmez ise, “Duâm kabul olmadı” denilmemeli; “Duânın vakti bitmedi” denilmeli ve duâya devam edilmelidir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemelidir.4

“Duâ edin, size cevap vereyim” âyeti gereği her duâya mutlaka cevap verilir. Ama bu, bazen istenilenin aynısının, bazen daha iyisinin verilmesi, bazen de hiç verilmemesi tarzında olur. Şartlarına uyarak duâ edildiği halde, istenilen verilmediğinde, bunda da mutlaka bir hayır olduğu düşünülmelidir. Cenâb-ı Hakk’ın bizi bizden daha iyi bildiği unutulmamalıdır. Onun hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etmemelidir.

Ve unutmamalıdır ki, Allah’ın bizim için seçtiği şey hayır, seçmediği şey bizim için şerdir.

Dipnotlar:
1- Tirmizî, Duâ, 2
2- Furkan Sûresi, 25/77
3- Mü’min Sûresi, 40/60
4- Bedîüzzaman, Sözler, s. 287

OKU:   Duânın kabul şartları

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir