Birinci Mektub’da hayat mertebeleri

S rumuzlu okuyucumuz: “Birinci Mektub’da geçen hayat mertebelerini kısaca açar mısınız? Orada şehitler için, ‘Onlar kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Yalnız kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar. Kemal-i saadetle mütelezziz oluyorlar. Ölümdeki firak acılığını hissetmiyorlar…’ ifadeleri geçiyor. Bu ne demektir?”

Birinci Mektub’da geçen hayat mertebeleri kısaca şöyledir:

BİZİM HAYAT MERTEBEMİZ

1- Hayat mertebelerinden birincisi, bizim şu an içinde bulunduğumuz hayat mertebesidir. Yani dünya hayatıdır. Bu hayat mertebesinde varlığımızı sürdürebilmemiz için yemek, içmek, uyumak, çalışmak, kazanmak, dinlenmek, adım atarak yürümek… vs. zorundayız. Zorunluluklarla, sınırlamalarla, beşeriyet kayıtlarıyla çerçevelenmiş bir hayat mertebemiz var.

İLYAS VE HIZIR ALEYHİMESSELÂM

2- Hazret-i İlyas ile Hazret-i Hızır Aleyhimesselâmın içinde bulundukları hayat mertebesidir. Yeryüzünde yaşadıkları halde, bize göre serbest bir hayatları vardır. Meselâ bir anda bir çok yerde bulunabiliyorlar. Beşeriyet kayıtlarıyla hareket kabiliyetleri kısıtlanmıyor. İsterlerse yiyip içiyorlar. Fakat bizim gibi mecbur değiller.

İDRİS VE İSA ALEYHİMESSELÂM

3- Hazret-i İdris ile Hazret-i İsa Aleyhimesselâmın içinde bulundukları hayat mertebesidir. Bu iki Peygamber de gökte insan olarak ve dünyevî vücutlarıyla birlikte bulundukları halde, melek hayatı gibi bir hayat yaşıyorlar. Beşeriyet kayıtlarından uzaktırlar. Vücutları yıldızımsı bir şeffaflık ve nuranî bir letafet içindedir.

VE ŞEHİTLERİNHAYATLARI 

4- Şehitlerin hayatıdır. Şehitlerin ölmediklerini ve kabir hayatının üstünde bir hayat tabakasında yaşıyor olduklarını Kur’ân’dan öğreniyoruz. Kur’ân diyor ki: “Siz, Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin! Onlar diridirler, yaşıyorlar; lâkin siz farkına varmazsınız!”1

OKU:   Hazret-i İsa (as) üzerine

Çünkü onlar dünya hayatlarını hak yolda feda etmişlerdir. Şüphesiz bu fedakârlığın Allah katındaki karşılığı büyüktür. Bundandır ki Cenâb-ı Hak şehitlere dünya hayatından daha yüksek, daha canlı, daha diri ve her zerresi hayat ve şuur dolu, kedersiz, acısız, dertsiz, zahmetsiz, capcanlı bir hayatı hemen bahşediyor. Öyle ansızın bahşediyor ki, şehit olan birisi adeta neye uğradığını şaşırıyor. Birdenbire kendisini olağanüstü yüksek nitelikli bir hayat ortamında buluveriyor. Birdenbire hayat şartlarının değiştiğini, her şeyin birdenbire lehine döndüğünü görüyor. Az önceki çetin vuruşmalardan hiçbir eser, hiçbir üzüntü, hiçbir korku, hiçbir kaygı kalmamıştır artık. Düşman kurşunundan tamamen himaye altına alınmıştır.

Onu yerlerin ve göklerin nurlu ve faziletli sakinleri, âlem-i berzahın feyizli yetkilileri çoktan karşılamıştır. O çoktan kucaklarda dolaşmaya, tebrikler almaya, taltif görmeye başlamıştır. Öyle ki, düşmanların ne olduğunu düşünmeyecek, dostların nerede kaldığını bilmeyecek derecede yeni, olağanüstü, korumalı ve sıra dışı birhayata girivermiştir. Öyle ki, “Bu dostlar da bir tuhaf oldu! Nereye gittiler? Nereye saklandılar?” diyecek derecede… Ya da, “Ben bu yer altı sığınağını nasıl da bulup sığındım! Çatışmalar ne kadar da şiddetliydi! Neredeyse ölecektim!” dercesine bir hayata girmiştir.

ŞEHİTLER ÖLÜM ACISINI DUYMAZLAR 

Şehitler kendilerini ölmüş bilmiyorlar. Ölümün ayrılık acılığını hissetmiyorlar. Bilâkis, az önce yanında yer alıp, şimdi olmayan dostlarının öldüğünü zannediyorlar.2

Şehitler kendi ayrılık ve ölüm acılarını hissetmezler; fakat dünyada kalan çok sevdiği dostlarından ayrıldıklarını bilirler. Bu ayrılığın tatlı ateşini hissederler. Demek, bu ayrılık ateşini onlar çekilmez bir acı olarak değil, tatlı bir şefkat ve rahmet içinde hissederler. Çünkü:

OKU:   Aşk ve şefkat farkı

I- İçinde bulundukları âlem acı çekmeye müsait değildir.

II- Allah’a yakın olduklarından, Allah’a yakın bildikleri salih dostlarını rahmet dolu bir ümit içinde merak ederler.

III- Bu ayrılık ateşinde, dünyevî acılarda olduğu gibi ümitsizlik ve isyan yoktur.

YA KABİR EHLİ ÖLÜYOR MU?

5- Beşinci hayat mertebesi, kabir ehlinin ruhanî hayatlarıdır. Kabir ehli derecesine göre ölüm acısını tadar. Fakat ölüm yokluk değil; hayatın cisim gömleğinden sıyrılıp ruhanî bir boyut kazanmasından ibarettir.3

Dipnotlar:

1- Bakara Sûresi: 154.
2- Mektûbât, s. 12.
3- Mektûbât, s. 13.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir