Şanlıurfa’dan Semîre Uluç: “İnsan, aklıyla Allah’ı bulabilir mi? Bulamazsa sorumlu olur mu?”
Kur’ân’da Hazret-i İbrâhim’in (as) aklî muhâkeme yoluyla Allah’ın varlığını nasıl bulduğu hikâye edilir. Yıldızlara, ay’a ve güneşe tapan bir toplumda Hazret-i İbrâhîm’in (as) yıldızları, ay’ı ve güneşi sorgulayarak ve muhâkeme ederek, yakînî bir bilgiye ve imâna ulaşması insanlık tarihi açısından önemli bir ibret levhasıdır. Kur’ân, Hazret-i İbrâhim’e (as) yakînî bilgiye kavuşması için böyle bir sorgulama usûlü ile göklerin ve yerin hükümrânlığının gösterildiğini kaydeder.(1)
Hazret-i İbrâhim (as) bir gün, “Gece basınca bir yıldız gördü. “İşte benim Rabb’im” dedi. Yıldız batınca, “Batanları sevmem” dedi. Ay’ı doğarken görünce, “İşte bu benim Rabb’im!” dedi. Ay batınca, “Rabb’im beni doğruya eriştirmeseydi, and olsun ki sapıklardan olurdum!” dedi. Güneşi doğarken görünce, “İşte bu benim Rabb’im! Bu daha büyük!” dedi. Güneş batınca, “Ey milletim! Doğrusu ben ortak koştuklarınızdan uzağım!” dedi.” (2)
Genç bir muhâkeme ve zekâ fırtınasına sahip olan Hazret-i İbrahim (as) bir yandan etrafındaki hâdiseleri sorguluyor, diğer yandan da kavmine “doğru muhâkemeyi” öğretiyordu. Muhakemesinde her kademede bir adım daha Allah’a yaklaştı.
Birinci kademede batanların ve ufûle gidenlerin Rab olamayacağına intikal eden Hazret-i İbrâhim (as), diğer kademelerde bu kanaatini artırdı ve yakînini güçlendirdi. Ay’ı daha parlak gördüğünde “belki bu olabilir mi?” demişti. Fakat Ay da batınca biraz daha düşündü ve Allah’ın kendisini doğruya eriştireceğine dâir bilgi ve kanaatini güçlendirdi, Ay’dan vazgeçti.
Üçüncü kademede güneş daha parlaktır, daha câziptir, daha göz alıcıdır. “Belki bu olabilir mi?” derken, güneşin de batışı Hazret-i İbrâhim’in (asm) dimağında bomba gibi fırtınaların esmesine neden oldu. “Rab olan batar mı? Yaratıcı olan ufule gider mi? Hükümrân olan tasarruftan vazgeçer mi? Sâhip ve Mâlik olan varlıkların tedbîrini ve idâresini başka ellere bırakır mı?” Hazret-i İbrâhim (as) güneşin batmasıyla birlikte kendisine geldi ve “Ey kavmim! Siz batanları ilâh edinmişsiniz. Oysa Allah her an hâkimdir, batmaz, hayatı son bulmaz, bizden ayrılmaz, ufule gitmez” mânâsını hissederek “doğru îmâna” yakînen ulaştı, kavmine de doğru îmânı gösterdi.
Her insan hangi kültür ve inanç toplumunda bulunursa bulunsun; mükellef çağına ulaştıktan sonra, doğru muhâkeme gücüyle bütün kâinâtın bir Sahibi ve yaratıcısı olduğunu bilmekle ve îman etmekle mükelleftir. Aklıyla Allah’ın varlığına intikal edemeyenler, mes’ûl olurlar. Çünkü Allah’ı bulmak ve bilmek aklın vazîfesidir. Ancak kendilerine Peygamber tebliği ulaşmayanlar, îmanın diğer erkânı ve ibâdetler hususunda elbette mes’ûl değildirler. Ehl-i sünnet inancı budur.
Dipnot:
1-En’âm Sûresi, 6/75;
2-En’âm Sûresi, 6/76,77,78.
Benzer konuda makaleler:
- İmanda aklın sorumluluğu
- Hz. İbrahim’in tevhid arayışı
- Allah neden ibadet ister?
- Aklın ve sevginin tezahürü imandır
- Müşahhas deliller ve iman imtihanı
- Cenâb-ı Hakkın bizim ibadetimize ihtiyacı var mı?
- Ad kavminin bahçelerine verdiği isim
- Allah´ın isimleri ve derinlikler
- Allah´ın isimlerini ihsâ ve Risâle-i Nûr
- Allah´ın Şafii ismine dair
- Kıyamet kimin başına kopacak?
- Allah´ın cemalini görmek
- Yağmur duâsı ve namazı
- Allah´ın emri ve dilemesi
- İbadet gıdasına ihtiyacımız var!