Şeker bayramı demenin sakıncası var mı?

İstanbul’dan bayan okuyucumuz: “Bu bayramın adı sünnette ne olarak geçiyor? Ramazan bayramı veya şeker bayramı demenin, birinin diğerine göre her hangi bir sakıncası veya efdaliyeti var mıdır?”

MÜ’MİNLER BAYRAMI HAK ETTİ

İsim üzerinde duralım. Fakat şunu bilelim: İsimler ve resimler hakikati değiştirmez. Bu bayramda üzerinde durmamız gereken hususu Kur’ân vurguluyor.

Kur’ân, “Mü’minler kurtuldu.”1 buyuruyor.

Öyleyse denebilir ki, mü’minler bayramı hak etti.

Çünkü günahtan, gazaptan, azaptan, ateşten, cehennemden, cezadan kurtulanın bayram yapması annesinin ak sütü gibi hakkıdır, helâlidir.

Mü’minler oruç tutmak suretiyle Allah’ın emirlerine duyarlılık kazandılar. Duyguları, lâtifeleri, akılları, kalpleri, nefisleri İlâhî emirle yıkandı, boyandı. Gözleri, sözleri, özleri, kulakları, elleri, ayakları harama karşı oruç kalkanına girdi; helâle karşı edep ve itaat dizginini buldu.

Harama karşı zaten İlâhî nehiyler vardı ve mü’min, nefsinin rağmına itaat ediyordu.

Ramazan’da helâle karşı de İlâhî nehiyler buldu ve nefsinin rağmına yine itaat etti.

Yemeyeceksin dendi; yemedi!

İçmeyeceksin emri geldi; içmedi!

Helâle karşı nehiylere itaat ederken, harama karşı nehiylere de itaatini sürdürdü.

Esasen harama karşı nehiylere itaatini bir hayat prensibi bilmişti.

Bu sebeple ağzı oruçlu iken gözünü haramlardan korudu, kulağını kötü sözlerden muhafaza etti, duygularını günahlardan alıkoydu. Bediüzzaman’ın ifadesiyle ‘mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayalî, fikrî gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nevi oruç tutturmak suretiyle orucunu kemale erdirdi.’2

OKU:   Oruç tutup namaz kılmayanın durumu

BAYRAM ORUÇLA BAŞLADI

Mü’minin duyguları zaten oruçla birlikte bayram yaşamaya başlamıştı. Gönlü merhametin doruğuna ulaşmış, kalbi helâl sevginin zirvesine erişmiş, aklı imanın, izanın, iltizamın ve salâbetin müstesna mevkiine yükselmiş, ruhu tevekkülün ve teslimiyetin saadetinde uçuyordu.

Şimdi bayramla beraber, gönlü, kalbi, aklı ve duyguları sevincin zirvesinde uçuyor.

Çünkü inşallah makbuliyet umduğu orucunun iftarını yaşıyor. Nitekim müjdeyi Peygamber Efendimiz’den (asm) almıştır: “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri iftarı anındaki sevinci, diğeri de Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.”

İşte mü’min Ramazan boyunca her gün kısmen yaşadığı iftar sevincini, ramazan bayramında tamamen ve kâmilen yaşıyor.

İsimde ve resimde takılıp kalmıyor.

GELELİM İSME

Bu bayramın sünnette adı “Fıtır Bayramı”dır.3 “Yevmü’l-Fıtır” veya “Iydü’l-Fıtır” diye geçer. Fıtır, Ramazanda oruç emri çerçevesinde yasaklanmış olan yeme ve içmenin serbest bırakılması demektir. Aynı kökten gelen iftar da, yeme içme anıdır. Veya fıtratların, fıtrat için yaratılmış yiyecek ve içecekle buluştuğu zaman dilimidir. Fıtır bayramına bu anlamda fıtrat bayramı da denebilir.

Bu bayramın adına şeker nereden karışmıştır? Neden şeker bayramı denmiştir?

Şu bir gerçek ki, bu bayramın sünnette tatlı ile bağlantısı yok değildir. Hazret-i Enes (ra) bildiriyor ki: Peygamber Efendimiz (asm) Ramazan bayramında, sayıca tek olan birkaç hurma yemedikçe namaza gitmezdi.”4

Hurmanın, oruç yorgunluğundan sonra insan dimağına güç ve kuvvet verdiği bilinen bir gerçektir. Tabiinden bazıları, zihni ve zekâyı açtığı ve vücuda güç verdiği için hurma yoksa bal veya tatlının bu bayramda müstehap olduğu görüşündedirler. Bu bayramın adının şekerle ilişkilendirilmesinin böyle bir alt yapısının olduğu anlaşılıyor. Ne var ki tabiin döneminde ve daha sonraki dönemlerde bu bayrama hurma bayramı veya tatlı bayramı denmemiştir. O halde günümüzde şeker bayramı ifadesinde bir kasıt, bayramı Ramazandan koparma kastı seziliyor.

OKU:   Rahmetin, mağfiretin ve cennetin bayramı!

Bu mülâhazalar çerçevesinde söylenebilir ki, en azından, bu bayrama şeker bayramı demek daha faziletli bir ifade tarzı değildir. Fakat öncesindeki oruç emrine nispetle Ramazan Bayramı demek kulağa, hiss-i zahiriye ve kulluğun asaletine daha uygun düşüyor.

Dipnotlar:
1- Mü’minun Sûresi: 1.
2- Mektubat, s. 391.
3- Ebû Davud, Salât 245, (1134); Nesâî, Iydeyn 1, (3, 179)
4- Buhârî, Iydeyn: 4, Tirmizî, Salât: 390, (543); İbrahim Canan, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 9/355.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir