İzmir Seferihisar’dan Yavuz Selim: “Namazın önemi üzerinde durur musunuz?”
Namaz; kul ile Rabb’i arasında gizli bir bağ, esrarlı bir iletişim vâsıtası, sırlı bir köprüdür.
Namaz; kulun Rabb’ine en içten, en samîmî, en nazdâr, en niyazdâr, en feyizdâr, en bereketli, en sevaplı, en nitelikli, en değerli, en kâmil yönelişidir, müteveccih oluşudur, sığınışıdır, ilticâ edişidir.
Namaz; kulun kendi acziyetini, fakrını, kusurlarını, noksanlıklarını, çâresizliğini, mahviyetini, bir hiç oluşunu idrâk ederek, mutlak kudret Sahibi, mutlak zenginlik Mâliki, mutlak kemâl Sahibi, mutlak rahmet ve merhamet Sahibi, mutlak varlık Sahibi olan Kadîr-i Zülcelâl’in, Ganiyy-i Kerîm’in, Rahmân-ı Rahîm’in, Vâcibü’l-Vücûd’un, yani Cenâb-ı Allah’ın rahmet kucağına kendisini atmasıdır, yani mal etmesidir.
Namaz; sonsuz nîmetlere muhtaç olduğu halde, sermâyesi “hiç” hükmünde; nihâyetsiz musîbetlere mâruz olduğu halde, iktidârı hiç hükmünde; emelleri, arzûları, elemleri ve belâları hayâl dâiresi kadar geniş ve sonsuz olduğu halde, sermâye ve iktidârının, güç ve kudretinin dâiresi eli nereye yetişirse o kadarcık “dar” olan insanoğlu için bütün emellerine kifâyet eden, bütün arzûlarına cevap veren, bütün elemlerini dindiren, bütün acılarını söndüren, bütün belâlarını yok eden büyük bir kâr, azîm bir saadet, bulunmaz bir nîmet ve yüksek bir uhrevî ticârettir.1
Namaz; hiç sağa ve sola sapmadan ve bir saniye bile oyalanmadan sür’atle kabre, haşre ve ebede doğru baş döndürücü bir hızla koşan insanoğlu için, şimşek gibi ve hayâl sür’atinde en hızlı bir ulaşım aracı; Cennet gibi en güzel ve eşsiz bir saadet kaynağı; rûha, kalbe ve akla büyük huzur veren ve diğer mubah dünyevî işleri de ibâdet rengine boyayan, fânî ömrü ibkâ eden, yani bekâya mal eden, yani bâkîleştiren, âlem-i bekâ tarafından açtığı pencerelerle ebediyet nesîmi ve kokusu alıp getirerek rûhu ve kalbi doyulmaz sevince ve huzûra gark eden benzersiz bir mutluluk, esenlik ve emniyet kaynağıdır.2
Namaz; nefis ve hevâ, cin ve ins şeytanlarına karşı etkin bir mücâhede ile insanoğlunun kalp ve aklını, rûh ve cismini günahlardan, ahlâk-ı rezîleden ve ebedî helâk olmaktan kurtaran muazzam bir tâlim ve tâlimâttır.3
Namaz; ruhlar âleminden kalkıp, ana rahminden yola devam eden insanoğlunun, çocukluktan, ihtiyarlıktan, dünyâdan, kabirden, berzahtan, haşirden ve Sırattan geçen uzun imtihan seferinde; yokluğa ve ayrılığa, Sâni-i Zülcelâl’in taze taze, renk renk çeşit çeşit, nakış nakış mu’cizelerini, kudret hârikalarını ve rahmet tecellîlerini tam bir lezzetle seyir ve temâşâya birer vâsıta hüviyeti kazandıran; ölümü, dünya zindanından Cennetler bahçesine ve Rahmân’ın huzuruna götüren emre âmâde bir at ve burak sûretinde gösteren; dünyada âciz ve fakir kalbinin kuvvet, huzûr ve zenginlik kaynağı; o uzun ve karanlıklı ebediyet yollarının gıdâsı, zahîresi, ışığı, nûru, berâtı, bileti, senedi ve burağı hüviyetinde bir rahmet tılsımıdır.4
Namaz; Cenâb-ı Hakk’ı, celâline karşı kavlen ve fiilen “Sübhânallah” deyip takdis etmek; kemâline karşı lâfzen ve amelen “Allahü Ekber” deyip tazim göstermek; cemâline karşı kalben, lisânen ve bedenen “Elhamdülillâh” deyip şükretmektir.5
Namaz; Allah’ın dergâhında kendi kusurunu, aczini ve fakrını gören kulun; istiğfâr ederek, Rabb’inin bütün kusurlardan, noksanlıklardan ve ehl-i dalâletin bâtıl fikirlerinden pâk, müberrâ, münezzeh, muallâ, mukaddes ve muarrâ olduğunu tesbih ile îlân etmesi, O’na ilticâ ve tevekkül etmesi, O’na şükür ve senâ etmesidir. Kezâ namaz; bütün ibâdet çeşitlerini içinde toplayan umûmî bir fihriste, bütün mahlûkât sınıflarının renk renk ibâdetlerine, tesbihlerine ve zikirlerine işâret eden kudsî bir harîta hükmündedir.6
Bu yüksek vasıflarla namaz, yalnız ve yalnız Allah’ın rızâsı için kılınır. Kul ile Rabb’i arasına hiçbir kimsenin rızâsı, hoşnutluğu, gözü, gönlü, arzûsu, dileği, isteği, teşvîki, tebriki, takdiri, hürmeti, saygısı, sevgisi girmez. Eğer girerse, namazın makbûliyetine zarar verir.
Kıldığımız namazların ve sâir ibâdetlerin “sevapları” ise; elbet, başta Peygamber Efendimiz (asm) olmak üzere, sâir peygamberlerin ve onların yollarını takip edenlerin, ihdâ ve ihyâ zincirinin, hak üzere sebat edenlerin, Kur’ân’a hizmet edenlerin, geçmişimizin ve ölmüşlerimizin pâk ve tayyibe ruhlarına hediye edilebilir, bağışlanabilir. Böyle bir bağışlama,—Allah’ın izniyle—bâkî ruhlara ulaştırılır, bizim sevabımızı da eksiltmez.
Dipnotlar:
1- Sözler, s. 25.
,2- Sözler, s. 27, 246.,
3- Sözler, s. 29.,
4- Sözler, s. 35, 36, 245.,
5- Sözler, s. 44.,
6- Sözler, s. 45.
Benzer konuda makaleler:
- Niçin namaz kılarız?
- Namazın tanımı üzerine
- Risâle-i Nur’a göre namaz
- Risâle-i Nur´a göre namaz
- Dertlerin ve sıkıntıların hayır ciheti var mıdır?
- İstihare ve rüya
- Umudun tükendiği noktada
- Ubudiyet ve mahbubiyet yolu
- Namaz elli vakit olsaydı
- Her derdin perde arkası hayırdır
- Allah´tan ümit kesilmez
- İçkili ölen kişinin Namazı kılınır mı?
- Namazı severek kılmanın bir yolu var mı?
- Namaz için nefsimizi nasıl kandıralım
- Fakirliğin faziletleri