İman ve Kur’ân hizmeti yapılan merkezlere zekât verilir mi?

Fatma Hanım: “İman ve Kur’ân hizmeti yapılan merkezlere zekât verilir mi?”

DİN HİZMETİNİN ZEKÂTTAN İSTİHKAKI VARDIR

Bu zamanda din hizmetinin her türlüsüne zekât verilir. Çünkü bu zamanda din hizmetinin her türlüsü manevî cihad hükmündedir. Çünkü bu zamanda Kur’ân etrafındaki surlar kırılmıştır. Kur’ân’a hücum edilmiştir. Doğrudan doğruya Kur’ân kendi kendini müdafaa eder konuma gelmiştir. Kur’ân’ın i’câzı onun çelik bir zırhı olmuştur. Cihad bu zırh ile yapılmaktadır.

Bu zamanda din, iman ve Kur’ân hizmeti Müslüman’ın en asil ve en acil hizmeti olarak boynunda bulunmaktadır.

Bu zamanda dünya büyük bir köye dönmüştür.

Ne kadar hizmet yapsan, hak dini ne kadar tebliğ etsen, dünya bu hizmete yine aç, yine açtır!

Yedi milyar insana ulaşacaksın; dini, iman-ı tahkikiyi ve Kur’ân’ı ulaştıracaksın!

Bu zamanda önünde hiçbir engel yok! Paradan ve maddî güçten başka!

Bediüzzaman bu sebeple diyor ki: “Bu zamanda i’la-yı kelimetullah maddeten terakkiye mütevakkıftır.”1

Müslüman’ın önünde bu gün, böyle bir büyük proje var! Kur’ân’ın sönmez ve söndürülmez bir güneş olduğunu dünyaya gösterme2 projesi!

Bu büyük projeye destek vermediğinde sorumluluğu büyük, mahşerde işi vahimdir.

FÎ SEBÎLİLLAH MADDESİ

Kur’ân, zekât verilecek yerlerden birini “fî sebîlillah”3 olarak belirliyor.

Fî sebîlillah maddesini dört mezhep uleması cihad, yani i’la-yı kelimetullah olarak yorumlamıştır. Ve dört mezhebe göre, mücahidin kılıncı, kalkanı, ok’u, silâhı, atı, barınağı, yiyeceği ve sair bütün ihtiyaçları bu kalemden karşılanabilecektir.

OKU:   Neşriyat dağıtmak zekât yerine geçer mi?

Çünkü İslâm’ı tebliğ etmek için sıcak çatışmalara girme zorunluluğu bulunan eski zamanda cihad malzemeleri bunlardı. Çünkü savaşıp müstebit yönetimleri etkisiz hale getirmeden o ülkenin halkına ulaşamıyordunuz!

Şimdi ise tek kişinin burnu bile kanamadan bütün dünya halklarına ulaşılabiliyor, medeni metotlarla hak din tebliğ edilebiliyor!

Bediüzzaman bu sebeple diyor ki: “Medenîlere galebe çalmak ikna iledir. Söz anlamayan vahşiler gibi icbar ile değildir!”4

DÂHİLDE CİHAD MANEVÎDİR

Öyleyse bu günün cihadı manevî bir boyut kazanmıştır. Bediüzzaman bu sebeple diyor ki: “Dâhildeki cihad-ı mânevî, mânevî tahribata karşı çalışmaktır ki, maddî değil, mânevî hizmetler lâzımdır.”5

Keza Bediüzzaman diyor ki: “Evet, nasıl ki eski zamanda İslâmiyet’in terakkîsi, düşmanın taassubunu parçalamak ve inadını kırmak ve tecavüzatını defetmek silâh ile, kılınç ile olmuş; istikbalde, silâh, kılınç yerine, hakikî medeniyet ve maddî terakki ve hak ve hakkaniyetin manevî kılınçları düşmanları mağlûp edip dağıtacak.”6

Öyleyse, “berahin-i katıa”, yani bürhanlar ve hikmetler, yani Sözler ve Risaleler, bu zamanın elmas kılıncıdır,7 seyfülislâmdır, İslâm’ın kılıncıdır.8

BÜYÜK ÇEŞMEMİZİ SU-İ İSTİMAL ETMEYELİM

Bediüzzaman, Münâzarât’ta, işi bu zamanın manevî cihadına zekâtla desteğe getiriyor ve aynen diyor ki:

“Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar su-i istimal ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşvünemâ verdi.”9

Kısa bir tahlil: Şûristan, çorak topraktır. Seele ve aceze, dilenen ve acziyet gösteren insandır. Bu zamana kadar zekât su-i istimal edilmiş ve böyle çorak topraklara sarf edilmiştir. (Gerçekten hayatî şekilde zekâta ihtiyaç duyan mazlûmlar ve ciddî ihtiyaçlılar sınıfı elbette bahsimizden hariçtir. Onlara tabiî ki verilebilecektir. Ama ciddî ihtiyaçlı olmasa da sırf onlara tahsis edip, din ve iman hizmetlerini ihmal etmek günahtır, vebali vardır.)

OKU:   Kardeşe veya kardeş çocuğuna zekât verilir mi?

Bediüzzaman devam ediyor: “Bu çeşmeye güzel bir mecrâ yapınız, mesâi-yi şer’iye ile şu havuza dökünüz. Sonra da bostan-ı kemâlâtınıza su veriniz. Bu, hiç bitmez ve tükenmez bir menbadır.

HİZMETE ZEKÂT VERMEK BİR ZARURETTİR

Sual: Nedir o çeşme?

Cevap: Zekât. Sizler Hanefî ve Şâfiîsiniz!”10

Bizce mesele o kadar açık ki, cevazın da ötesinde, vacip derecesinde bir zaruret halini almıştır. Bediüzzaman’ın “bostan-ı kemâlât” dediği din, iman ve Kur’ân hizmetlerini zekâtlarımızla desteklemek bir zarurettir!

Artık “taşı, toprağı, binası, halısı, kalemi, kitabı, defteri, bilgisayarı” demeyeceğiz! Çünkü bunların hepsi bu gün cihad malzemesidir. Meseleye havuz olarak bakacağız ve bu havuzu her şekilde –araya hülle koyma garabetine düşmeden- zekâtlarımızla destekleyeceğiz.

Bu zamanda bu bir sorumluluktur ve zorunluluktur!

Allah kabul etsin. Âmin!

Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şamiye, s. 97; Tarihçe-i Hayat, s. 149.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 81.
3- Tevbe Sûresi: 103.
4- Hutbe-i Şamiye, s. 217; Tarihçe-i Hayat, s. 105.
5- Emirdağ Lâhikası, s. 48.
6- Hutbe-i Şamiye, s. 98; Tarihçe-i Hayat, s. 94, 149.
7- Tarihçe-i Hayat, s. 105, 243.
8- Tarihçe-i Hayat, s. 244.
9- Münâzarât, s. 245.
10- Münâzarât, s. 246.

Benzer konuda makaleler:

OKU:   Cömertliğin yolu zekâttan geçer

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir