Yeni Asya zarara rızasıyla gireni savunmaz

Aydın’dan Turgay Namdar: “Üstad hazretlerinin ifade ettiği, ‘Zarara kendi razı olanın lehinde bakılmaz, ona şefkat edip acınmaz.’ (Emirdağ Lahikası, s. 91) gerçeği muvacehesinde, hiçbir şeyden habersiz masumları hariç tutarsak, zarara rızasıyla giren bazı çevrelerin lehine yayın yaptığımız ithamları geliyor. Bu ithamlara nasıl cevap verebiliriz?”

 

Yeni Asya Baki Değerleri Savunur

Dilin kemiği yoktur derler. Herkes, kendisini kaptırdığı algı çerçevesinde her sözü söyler. Sözün söylenmesi değil, sözün doğru ve haklı olup olmaması önemlidir.

Yeni Asya zarara rızasıyla girenleri savunmuyor. Yeni Asya’nın savunduğu değerler Kur’ân’ın “bakiyatü’s-salihat” dediği baki değerlerdir. Yeni Asya bu değerlerden taviz vermez. Kendisine çamur da atılsa, iftira da yese, taş da yese, ceza da görse, tirajı da düşse, Yeni Asya taviz vermez. Esasen Yeni Asya’nın bu tavizsizliği elli yıllık bir çizgide kendini göstermiştir. Haza min fazli Rabbi.

Bazen silik sözler pek fazla revaç buluyor ve eller üstünde taşınıyor. Böyle zamanlarda hak ve hakikatin yüzüne pek fazla bakan olmuyor. Hak ve hakikatler pek garip kalıyor. Pek kimsesiz kalıyor. Yığınla insanlar silik sözlerin peşine düşmüştür ve çamuru misk-ü anber zannederek başına gözüne sürmüştür çünkü.

Böyle zamanlarda siz melek de olsanız, taş ve sopa yiyeceksiniz. Yeni Asya buna hazırdır. Yer; ama söyler!

Allah’tan ki, nice taşlar yemiştir de, elinde bulundurduğu nur halesini, başında taşıdığı hakikat tacını, neşretmekle şeref duyduğu bâkî değerleri hiçbir devirde hiçbir silik söze ve hiçbir çamura satmamıştır Yeni Asya.

Yeni Asya Zor İmtihanlardan Yılmamıştır

Bu kolay olmamıştır şüphesiz. Başına gelmedik kalmamıştır. Ancak Yeni Asya’nın, bunca yıldırıcı ve zor şartları göğüsleyip, hakikatleri elinden düşürmeden savunmaya devam ettiğini gördükçe Peygamber Efendimiz’in (asm) şu uyarısını hatırlamadan geçemiyorum:

Abdullah bin Mugaffel (ra) rivayet ediyor: Bir adam bir gün Resulullah Efendimiz’e (asm): “Ya Resullah! Ben seni gerçekten çok seviyorum.” Dedi. Resulullah Efendimiz (asm): “O sözüne dikkat et!” buyurdu. Adam sözünü tekrarladı. Resulullah Efendimiz (asm) tekrar: “Söylediğin sözüne dikkat et! Ciddi misin?” buyurdu. Adam: “Vallahi çok seviyorum ya Resulallah!” dedi. Bunun üzerine Resulullah Efendimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Eğer beni gerçekten seviyorsan fakirliğe, çileye, belaya, imtihana hazır ol! Çünkü fakirliğin, çilenin, belanın, imtihanın beni seven kimseye gelmesi selden daha hızlıdır.”1

Rabbim bela vermesin! Ama Yeni Asya eğer hak ve hakikati savunuyor ve taviz vermiyorsa, eğer yayınladığı sözlerde ve savunduğu değerlerde sadece Allah’ın rızasını gözetiyor, arıyor ve Resulullah’ın (asm) şefaatini istiyorsa, eğer Risale-i Nur gibi bir iman ve Kur’ân davasının naşir-i efkârı ise bu çilesiz, belasız, fakr-u halsiz, çamur- iftira atansız olmayacaktır! Yeni Asya camiası bunun farkındadır.

Beraat-ı Zimmetin Asıl Olduğunu Savunmak Suç mu?

Seveniniz de olacak, sevmeyeniniz de… Ama siz kimseye kızmadan, kırılmadan, darılmadan, zor da olsa, yıpratıcı da olsa, hakkı tutup kaldıracaksınız. Eğer Hakkın rızasını gözetiyorsanız. Başka hiç şansınız yok! Gelen taşları ve lafları gül sayacaksınız. Hiç sakıncası yok. Yeni Asya’nın savunduğu baki değerlerden bir tanesi: “Beraat-ı zimmet asıldır” hükmüdür. Mecelle’ye ait bir çağdaş hukuk normudur.

Bu hukuk normu çok zedelenmiştir. Bunu kimse söylemiyor diye, Yeni Asya da söylemesin mi? O zaman hakkın hatırı nerede kalacak? İnsanlar suçlu suçsuz içeriye tıkılmış ve çoğuna –hâlâ- hiçbir işlem yapılmamıştır. Bu adalet değil, zulümdür. Bu hak iadesi değil, hak ihlalidir. OHAL ile bu ihlale meşruiyet kazandıramazsınız. Binlerce masum üretirsiniz, binlerce insanı mağdur edersiniz ve bu masumların hukukunu çiğnersiniz. Bu günahtır.

Yeni Asya’nın söylediği budur. Bu, suçlulara arka çıkmak değildir. Bu, adaletin ve hukukun bir an önce tahakkukunu istemek ve savunmaktır.

Dipnotlar:
1- Tirmizi, Zühd, 36