Yanınızda bir hazinenin anahtarı var mı?

Gebze’den Dr. Dt. Hamza ULU: “Barla Lâhikası 259 numaralı mektupta, Üstadımız, İsra Sûresi’nin 44. âyetinin, her mektubun başında yazılmasının hikmetini izah ediyor. 2. Sebepte “İtimat ettiğim mühim Üstadlarımın mektuplarının….” cevabındaki mühim üstadlar kimlerdir? Hangi mektuplarında geçmektedir?”

TEFEKKÜR MESLEĞİ  

Üstad Hazretleri kendinden önceki âlimlerin güzel adetlerinden mesleğine uygun gördüklerini yaşatmış, hatta güncelleyerek mesleği içine almıştır. Bunlardan biri tefekkürdür. Kur’ân’ın aklımızdan istediği önemli bir amel olan tefekkür, Üstad Hazretleri’nin mesleğinin dört esasından biridir.

Öyle ki Kur’ân, “Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” 1 buyuruyor.

İslâm âlimleri muhtelif Kur’ân âyetlerini kitaplarının başına şeref payesini Kur’ân’a vermek için, teberrüken derc etmişlerdir. Bunlardan biri besmeledir. Hemen her dinî kitabın, her hayırlı işin başında besmelenin yer alması bir adet-i İslâmiye, bir Şeair olmuştur. Bir diğer âyet de besmele kadar olmasa da ekser âlimlerin tefekkür ve tespihle ilgili eserlerinin başına aldığı bu âyettir. “Ve in min şey’in illa yüsebbihu bihamdihi” (Hiçbir şey yoktur ki, Allah’ı tespih ediyor olmasın.) 2

Üstad Hazretleri gençliğinde ders aldığı kimi hocalarını ve ilmini önemsediği bazı imamları tevazuan ve rahmet duâsı olarak anıyor. İsim vermediğine göre, ismi Cenab-ı Hakk’ın katında mahfuz tutarak, söz konusu imamlara rahmet duâsı okuyalım inşallah.

MUHTEŞEM ANAHTAR   

Bahsettiğiniz mektubun birinci paragrafında bir hazinenin anahtarı saklıdır. Üstad Hazretleri birinci paragrafta bu âyetin hangi hikmetle her mektubun başında yazıldığının asıl hikmetini açıklıyor. Ki bu daha ilgi çekicidir.

Orada diyor ki: “Kur’ân-ı Hakîm’in hazain-i kudsiyesine, bana açılan en birinci kapı o olduğudur. En evvel hakaik-i âliye-i Kur’âniyeden, şu âyetin hakikatı bana zahir olmuş ve ekser Risalelerde, o hakikat sereyan etmiştir.” 3

Bu paragrafta kâinat çapında bir hazinenin anahtarı vardır. Âyet, zerrelerden kürelere her şeyin Allah’ı tespih ettiğini haber veriyor. Göklerde, yerde ve onun içinde ne varsa hepsinin Allah’ı tespih ettiğini bildiren daha birçok âyet de vardır. 4

Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz’in (asm) yanında yemek yerken, yemeğin tanelerinin Allah’ı zikrettiğini pek çok sahabe işitirdi. 5

Peygamber Efendimiz’in (asm) hadimi Hazret-i Enes (ra) ve Ebu Zerr-i Gıfarî (ra) küçük taşların Peygamber Efendimiz’in (asm), Hazret-i Ebu Bekir’in (ra), Hazret-i Ömer’in (ra) ve Hazret-i Osman’ın (ra) avuçlarında tesbih ettiklerini işittiklerini zikrediyorlar.

BİR TESBİT DERYASI  

Bediüzzaman Hazretleri, kendi elinde avucunda taşın toprağın tespih ettiğini göstermemiştir. Şuna kaniiyiz ki, sırf bin dört yüz sene sonra, ahir zaman gibi bir felâket ve helâket asrının gurbetinde, terbiye-i İslâmiye bozulduğu için, keramet izharı sayılarak Nur ve Hakikat mesleğine gölge düşürmemek, şahs-ı nuranisini nazarlara karşı perdelemek ve nazarları şahıstan şahs-ı maneviye çekmek için göstermemiştir.

Ancak gerek bu sözünden, gerekse Risalelerinin ihata edilmeyen derinliğinden anlaşılıyor ki, Bediüzzaman baktığı zaman yerlerin, göklerin ve içindeki eşyanın, içindeki her şeyin hakikatini görmüştür, tespihatını işitmiştir, tespihatını anlamıştır, zikrini müşahede etmiştir. Ve anlayabileceğimiz miktarını, anlayabileceğimiz nezih ve sade bir üslûpla Risalelerinde yazmıştır.

Bize okumak ve o deryaya dalmak düşüyor.

DUÂ

Ey nurun ve karanlığın Rabbi! Ey tahiyyâtın ve selâmın Rabbi! Ey celâl ve ikramın Rabbi olan Allah’ım! Lütfeyle, bağışla! Rahmeyle; mağfiret buyur! Kerem et; günahlarımızı affet! Âmin.

Dipnotlar:
1- Al-i İmran Sûresi: 191.
2- İsra Sûresi: 44.
3- Barla Lâhikası, s. 379.
4- Bakınız: Hadid Sûresi: 1; Haşr Sûresi:1; Saf Sûresi: 1; Cum’a Sûresi: 1; Tegabun Sûresi: 1.
5- 19. Mektup, 11. İşare.