Vatan sevgisi

Kıbrıs’tan Eyüp Aktaş: “Yurt ve vatan sevgisinin dînimizdeki yeri nedir?”

 

Vatan sevgisi, yüreğimizi sımsıcak saran en nezih sevgilerdendir. Dînimizde elbette yeri ve önemi belirtilmiştir. Sevgili Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, hicret esnasında Mekke’den ayrılırken Hezreve denilen yerde devesini durdurdu. Doğduğu ve çocukluk yıllarından beri yaşadığı yer olan mukaddes belde Mekke’ye son kez hüzünle baktı, baktı. Ve şöyle buyurdu:

“Vallahi sen Allah’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah’ın katında en sevgili olanısın. Bana senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden aslâ ayrılmaz, senden başka yerde yurt yuva tutmazdım.”1

Uğrunda binlerce şehit verilmiş, içinde binlerce masum yaşayan vatanımız şüphesiz göz nûrumuz, baş tâcımızdır. Ve herkesin vatanı kendisi için aynı önemi hâizdir. Vatan edinilmiş bir toprağa düşman gözünün eğri bakması bile o vatanda yaşayan herkese savunma hakkı verir. Vatan için ölmek bir borç olur bazen. Merhum Mehmet Akif Ersoy’un ifâdesiyle:

“Sahipsiz olan vatanın batması haktır.

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.”

Her milletin, uğrunda şehid vererek vatan edindiği toprakları koruması ve tehlîke anında savunması en tabiî hakkıdır. Toprağı vatan yapan sır da, toprağı savunma hakkı veren temel de budur. Şâirin dediği gibi, “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır.”

İçinde çoluk, çocuk, genç, yaşlı, ihtiyar, kadın, erkek, hasta…vs. binlerce masumun ve günahsızın barındığı vatan topraklarını düşman istilâsından kurtarmak için çalışmak, bunun için askerlik eğitimi almak, bunun için nöbet beklemek, iç ve dış barışı korumak için çalışmakla berâber, gerekirse vatanını savunmak ve bunun için ölmek dînî bir terbiyenin getirdiği üstün ahlâkî fazîletlerdendir. Dînimiz bundandır ki, bir Müslüman’ın vatanı için ölmesiyle, din için ve Allah için ölmesini bir saymıştır ve vatan için ölene şehitlik rütbesi vermiştir.

Gerektiğinde vatanı savunmak Kur’ân’da da ifâdesini bulur. Cenâb-ı Hak buyurur ki: “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever. Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.”2

Bir diğer âyette Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Onlara karşı gücünüz yettiği kadar—Allah’ın düşmanı ve sizin düşmanlarınızı ve bunların dışında Allah’ın bilip sizin bilmediklerinizi yıldırmak üzere—kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Allah yolunda sarf ettiğiniz herşey size haksızlık yapılmadan, tamamen ödenecektir.’3

Burada Kur’ân, vatan savunması için o günün diliyle “besili at”tan ve “kuvvet”ten bahsetmekle, aslında daha sonra yine Allah’ın bir ikrâmı olan teknolojinin ürünü olarak elde edilen “tank”tan, “füze”den veya “bomba”dan haber vermiş olmaktadır.

Âyette geçen “besili at” ifâdesi, savaş malzemesi olabilecek her yeniliği kapsar mâhiyettedir. Zâten, buradaki “besili at” deyimini yine aynı yerde geçen “kuvvet” tâbiri tefsîr etmektedir. Yani bu âyete göre, vatan savunması için savaş malzemesi olabilecek çapta bütün imkânlar seferber edilecek, yenilikler tâkip edilecek ve muâsır imkânlarla gerekli donanım eksiksiz sağlanacaktır.

Cenâb-ı Hak Cennet vatanımızı bize bağışlasın.

Rabb-i Rahîm, suçları sadece vatanlarında oturmak olan Iraklı ve Filistinli Müslüman’lara yardım etsin. Üzerlerindeki ateş çemberini kaldırsın. Vatanlarını kendilerine pahalıya satmasın. Âmîn. Âmîn. Âmîn.

Dipnot:
1-Suruç S., Peygamberimizin Hayatı, 1/288;
2-Mümtehine Sûresi: 8, 9;
3-Enfal Sûresi: 60;