Tesanüd imtihanı…

İç Anadolu’dan arayan hanım okuyucumuza:

Bizim net ve belirgin ölçülerimiz var:

1- Nur Talebeleri Nur hizmeti yapmakla meşguller ve sadece bu alanda görevliler. Onlar topuz tutmuyorlar! Üstadlarının ifadesiyle onlar “İki elimiz var; eğer yüz elimiz de olsa, ancak nura kâfi gelir” 1 diyorlar! Çünkü onların mahşerdeki ana sorumluluk alanları bu!

Bu sebeple Nur Talebeleri Nur hizmetini en ceberut dönemde bile yapmaktan geri durmamışlar! Hapis, ölüm ve türlü cezalar onları hiçbir zaman yıldırmamış! Hiçbir zaman-–oy verdikleri parti iktidara gelse de, gelmese de—hiçbir hükümetten hiçbir iltifat beklememişler ve almamışlar! Risâle-i Nur’un safiyetini hiçbir ulufe ile kirletmemişler! Nur hizmetini maddî-manevî/dünyevî-uhrevî hiçbir menfaate âlet etmemişler! Bu açıdan ne devlete, ne de hiçbir güç merkezine hiçbir biçimde minnet borçları olmamış! Nur tarihi buna şahittir.

2- Nur Talebeleri Asa-yı Musa’nın Dördüncü Meselesini çok sık okurlar ve çok iyi bilirler. Bu günlerde daha sık okumalılar. Orada Bediüzzaman, “Ömür sermayesi pek azdır; lüzumlu işler pek çoktur”2 dedikten sonra, ilgi alanımıza giren birbiri içinde dairelerden bahsediyor. Diyor ki: “Her insanın kalb ve mide dairesinden ve ceset ve hane dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden ve vatan ve memleket dairesinden ve küre-i arz ve nev-î beşer dairesinden tut, tâ zîhayat ve dünya dairesine kadar, birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevî vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede en büyük ve ehemmiyetli ve daimi vazife var. Ve en büyük dâirede en küçük ve muvakkat ara sıra vazife bulunabilir.”3 Devamında en küçük dairenin kalp ve mide dairesi bulunduğunu ve buradaki vazifenin daimî olduğunu ifade ediyor. Devamla diyor ki: “Fakat büyük dairenin cazibedarlığı cihetiyle küçük dairedeki lüzumlu ve ehemmiyetli hizmeti bıraktırıp lüzumsuz, malayani ve afakî işlerle meşgul eder. Sermaye-i hayatını boş yerde imha eder. O kıymettar ömrünü kıymetsiz şeylerde öldürür.”4

İşte Nur Talebeleri bundan korkuyorlar ve titriyorlar! Çünkü lüzumsuz ve malayani işlerin çok olduğu büyük daire çok cazibedar!

Bununla beraber Nur Talebeleri seçim dönemlerinde bu cazibedar büyük daireyi çabuk atlatırlar. Bunun cazibesine takılıp boğulmazlar. Bunun cazibesine takılıp birbirini itham etmezler, tesanüdü sarsmazlar. Çünkü bu hem günahtır; bilirler. Hem de küçük dairede vazife büyük ve kendilerini bekliyor; bunu da bilirler.

3- Nur Talebeleri tesanüdü muhafazaya çok önem verirler. Çünkü Bediüzzaman bu konu üzerinde adeta titriyor: “Sakın, sakın, dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihat etmiş dalâlet fırkalarına karşı perişan etmesin! ‘El hubbu fillah ve’l-buğzu fillah’ (Allah için sevmek ve Allah için buğz etmek) düstur-u Rahmânî yerine (el-iyazü billâh) ‘El-hubbu fi’s-siyaseti ve’l-buğzu li’s-siyaseti’ (Siyaset için sevmek, siyaset için buğz etmek) düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adâvet ve elhannâs gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen şerik eylemesin.”5 Keza Bediüzzaman: “Aziz kardeşlerim! Evvel âhir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enâniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır” 6 buyuruyor.

Bu çağrılara kulak vermek her Nur Talebesinin boynunun borcudur!

4- Nur Talebeleri, her meselelerini meşveretle hallederler. İçinde bulunduğumuz seçim dönemi ile ilgili olarak da söz konusu meşveret yapılmış ve bir karar verilmiştir: (Söz konusu meşveret, geçtiğimiz 16 Nisan 2011 günü İstanbul’da Yeni Asya bünyesinde hilâfsız on saat süreyle yapılmıştır. Ben oradaydım. Orada Anadolu’nun bütün şehirlerinden temsilciler vardı. Açık ve net söylüyorum: Ben orada Risâle-i Nur’un şahs-ı manevîsini gördüm! Orada konuşan kişiler değil; konuşan hakikat idi! Sizlerin temsilcileriniz orada meselelerini öyle güzel müzakere ettiler ki, inanın, böyle bir seçim öncesinde, marjinalden uzak, kavgacı ve teslimiyetçi olmayan/ olgun, seviyeli, saygılı, içten, samimî, bilgi dolu, mesleğini ve dâvâsını bilen, Risâle-i Nur’a vakıf, hakkın hatırını âlî tutan heyeti on saat dinleyince, inanın ben,—kendi adıma söylüyorum—böyle bir cemaatin en küçük ferdi olmaktan onur duydum.)

Bu durumda bize meşveretin aldığı karara saygılı olmak ve her halükârda tesanüdümüzü muhafaza etmek kalıyor.

DUÂ
Ey Rabb-i Rahîm! Bizi bize kardeş kıl! Bizi bize muavin kıl! Bizi bize muzahir kıl! Kusurlarımız nedeniyle gücümüzü, kuvvetimizi, kudretimizi, birliğimizi, dirliğimizi çıkarıp alma! Tesanüdümüzü söküp alma! Sevgimizi çıkarıp atma! Aklımızı başımızdan alma! Âmin!

Dipnotlar:
1- Lem’alar, s. 155.
2- Asa-yı Musa, s. 20.
3- Asa-yı Musa, s. 20.
4- Asa-yı Musa, s. 20.
5- Kastamonu Lâhikası, s. 88,
6- Şuâlar, s. 277.