Ruh üzerine

İbrahim Bey: “Ruh nedir? Âyetlerde Cebrail için genelde ‘Ruh, Rûhü’l-Kudüs, Rûhü’l-Emin” isimleri kullanılıyor. Cebrail sanki melekten farklı bir varlıkmış gibi bir izlenim doğuyor. Cebrail melek midir, değil midir? Allah’ın ruhu var mıdır?”

 

İnsanoğlunun asırlardır çözemediği problemlerden birisi de, ruhun varlığı, mahiyeti ve ne olduğu meselesidir. Ruhun ne olduğu Resûlullah Efendimiz’e (asm) sorulmuş; Allah Resulü (asm) soruyu vahye havale etmiş ve Cenâb-ı Hak ruhla ilgili şu âyeti nazil buyurmuştur: “Sana ruhtan sorarlar. De ki: Ruh, Rabb’imin emrindendir. Size o ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”1

Bu âyeti tefsir ederken ruhun tanımı üzerinde duran Bedîüzzaman (ra): “Ruh; zîhayat, zîşuur, nurânî, vücûd-u haricî giydirilmiş, câmî, hakîkattar, külliyet kesb etmeye müstaid bir kânun-u emridir”2 diyor.

Tanımdan yürümeye çalışalım: Ruh hayat sahibidir. Ruh şuur sahibidir. Ruh nuranîdir. Ruha vücûd-u haricî giydirilmiştir. Yani, bu İlâhî emre, haricî bir hüviyet ve mahiyet kazandırılmıştır, hususî bir câmiiyet ve bütünlük verilmiştir. Burada, “haricî vücud” kavramı içinde meleklerin her birinin ayrı hususiyeti haiz olduğunu, cinlerin her birinin müstakil mahiyetinin bulunduğunu ve insanların her birinin hususî bir hüviyete sahip olduğunu anlamak mümkün. Ayrıca her bir insana dünyaya gelişinde giydirilen, dünyadan gidişinde soyulan ve Kıyamet Günü tekrar giydirileceği bildirilen vücut gömleğini bu “haricî vücud” kavramı içinde düşünmek mümkünse de, sadece bu mânâyla kısıtlamamalıdır. Çünkü bu cismanî vücut, dünyaya ve ebedî âlemlere mahsus bir gömlektir; ölümle soyulduğunda ruh yine gılâf-ı lâtif ve beden-i misâlîsi içinde (vücûd-u haricîsini devam ettirerek) dünyadan âlem-i berzaha ayrılır.3

Ruh camidir; yani, derinlik ve bütünlük sahibidir; geniştir, kapsamlıdır, Cenâb-ı Hakkın ekser isimlerine mazhardır, hadsiz latifeleri ve duyguları bünyesinde barındırır, bir küçük âlem gibidir, cismâniyetle birleştiğinde kâinatın bir fihristesi mahiyetindedir.4 Ruh hakîkattardır; yani varlığı doğrudan Allah’ın emrine dayanır; esbab-müsebbeb ilişkisi olmadan her rûh doğrudan doğruya kendi Hâlık-ı Kerîm’inin, kendi Sâni-i Hakîm’inin emir ve irâdesinden gelmiştir. Hayal değildir. Rüya değildir. Efsane değildir. Mitolojik bir unsur değildir. Allah’ın emrine istinad eden hakikî bir vücuda ve varlığa sahiptir. Ruh, külliyet kesb etmeye müstaiddir; yani, dar kafesine sığmaz o, kabına sığmaz, gömleğini yırtar, toprağını yarar, bütün kâinatı ardına alır, kâinatın Sahibine muhatap ve müteveccih olur; bir inkişaf etti mi, bir açıldı mı, bir uçtu mu yıldızlar, güneşler, ulvî âlemler ona dar gelir.5

Ruh, kânun-u emrîdir; yani âyette belirtildiği üzere Cenâb-ı Hakk’ın emrinden gelmiş bir kânundur, bir namustur, bir paket programdır, bir mahsus tabiattır; bir büyük hakikatin çekirdeği ve nüvesidir.

Melekler ruhânî varlıklardır. Kur’ân’ın, Hazret-i Cebrail (as) için “Ruh”6, “Rûhü’l-Emin”7, “Rûhü’l-Kudüs”8 gibi ifadeleri kullanmış olması Hazret-i Cebrail’in (as) vazife ve makamının üstünlüğünü gösterir; melek olmadığını göstermez. Nitekim Hazret-i Üstad’ın (ra); “Hazret-i Cebrâil, Mikail, Azrail gibi melâike-i i’zâm”9 ifadesinden de anlaşılacağı üzere, Hazret-i Cebrail büyük meleklerdendir.

Ruh, Allah’tan bir emirdir. Allah’ın “Âmir”, “Mürîd”, “Muhyî”, “Alim”, “Kadir”, “Hakîm”, “Semî’”, “Basîr” gibi isimlerinin ve bilemediğimiz ekser Esmâ’sının mazharıdır. Allah’ı isimleriyle, sıfatlarıyla, fiilleriyle ve şuûnâtı ile tanıyabiliriz. Gerçek mahiyetini ve Zatını ise bilemeyiz, kavrayamayız. Allah’ın Zat’ı ile beraber ruhunun varlığını varsaymak Tevhid inancına uygun düşmez. Allah (cc) Samed’dir; hiçbir şeye muhtaç değildir. Allah’ın Zat’ının mahiyeti bizce meçhuldür.

Dipnotlar:
1- İsrâ Sûresi, 17/85
2- Sözler, S.478
3- a.g.e. S.478
4- Sünûhât, S.15
5- Lem’alar, S. 238
6- Kadir Sûresi,97/4
7- Şuarâ Sûresi,26/193
8- Bakara Sûresi,2/87,253; Mâide Sûresi,5/110; Nahl Sûresi,16/102
9- Mektûbât, S. 336