Ramazan orucunun kazası nasıl yapılır?

Abdurrahim Bey: “Orucun kazası hangi hallerde, nasıl ve ne zaman yapılır?”

İçinde bulunduğumuz dönüşsüz yolculukta günahlarımız, ihmallerimiz, unutkanlıklarımız, mazeretlerimiz ve hastalıklarımız dönüşsüz değildir. Bazen gafletimizden, bazen mazeretimizden ibadetlerimizi aksatmış, Allah’a emrettiği şekilde itaat etmekte geç davranmış olabiliriz. Bu bir günah hali olsun veya olmasın, şunu unutmamalıyız ki: Biz Allah’ın kuluyuz.

Allah’ın kulu olduğu bilinciyle kim Allah’a yakın durursa, affa uğrar. Kim Allah’a doğru bir adım atarsa, rahmetle ve şefkatle kucaklanır. Kim Allah’ı mağfiret ve merhamet Sahibi bilirse, mağfirete ve merhamete erer. Kim Allah’ı bağışlayıcı bilirse, bağışlanır.

Kim de Allah’tan geçerse, kendisinden geçilir.

Ramazan ayında mü’minler eşsiz rahmet ve mağfiret sağanakları altında günahlarından arınırlar. Farz bir emir olan oruçla nefislerini âdeta melekleştirirler.

Fakat elveda demek üzere olduğumuz mübarek Ramazan ayını iyi değerlendirmek her beşere nasip olmamış olabilir. Kimimiz oruç tutmaya güç yetirememiş, kimimiz ciddî özürler yaşamış olabiliriz. Bunlar dinimizin de kabul ettiği durumlar. Kimimiz de, bu müstesna ibadet ayını ihmallerimize ve lâkaytlıklarımıza kurban vermiş olabiliriz. Allah’ın rahmeti bütün dünyayı kuşatmışken, biz, Cehennem meleklerini de şaşırtacak derecede, her nasılsa kendimizi hariçte tutmuş ve hariçte kalmış olabiliriz. (Cehennemde melekler günahkâr mü’minlere sorarlar: ‘Siz buraya gelmeden hiç Ramazan ayına uğramadınız mı? Ramazan ayında hiç Allah’a sığınmadınız mı? Allah’tan hiç bağışlanma istemediniz mi?’)

Fakat… Şu an ve şu dakika itibariyle eğer yaşıyorsak, eğer nefes alıp veriyorsak, eğer sağlıklı düşünebiliyorsak, eğer geleceğimizle ilgiliysek; geç kalmış sayılmayız. Sakın, sakın; kendimizi geç kalmış bilmeyelim. Aksi takdirde sadece şeytanı sevindirmiş oluruz ve–Allah muhafaza—-kaybedenlerden oluruz. Allah’ın rahmeti bizi kuşatmışken, kendimizi kendi ellerimizle dışarı atmayalım. Kendimize kötülük yapmayalım.

Rahatsızlıklar ve kabul edilir özürler sebebiyle oruç tutamamış isek, zaten mesele yok. Rahatsızlığımızın veya özrümüzün bittiği ilk günden itibaren gününe gün kaza etme imkânımız vardır. Bunu ihmal etmeyelim, geri de bırakmayalım.

Eğer, iyileşmeyen bir hastalığa sahip isek, yine gam ve keder yok. Derhal fidyesini vermekle inşallah borçtan ve zimmetten kurtulmamız mümkündür. Bu genişlik, Allah’ın biz aciz kullarına sağladığı genişliktir.

Yok, eğer; adını veremediğimiz ve sebebi bilemediğimiz bir tür ihmalkârlık ve vurdumduymazlık sebebiyle ramazan orucunu yemişsek, yani hiçbir sebep yokken ramazan orucunu tutmamışsak her şey bitmiş değildir. Tövbe kapısının bizim için de açık olduğunu, Allah’ın rahmetinin ve mağfiretinin bizi de kuşatmakta olduğunu sakın, ama sakın unutmayalım.

Ne olur; mağfiret kapısından kaçmayalım, kendimize yazık etmeyelim. Tövbe imkânımız vardır ve bu hep var olacaktır. Biz ölünceye dek. Ama biz o bilmediğimiz ölüm saatini beklemeyelim. Tövbe ile Allah’ın şefkat kucağına derhal talip olalım, gözyaşları ile Allah’a derhal iltica edelim, derhal tövbe ve istiğfar edelim ve tutmadığımız oruçları, Ramazandan sonra günü gününe muhakkak kaza edelim.

Nitekim hatırlayalım ki: Ramazan ayında ister özürlü, ister özürsüz bir gün bile oruç tutmayanların, Ramazandan sonra tutmadıkları gün sayısı kadar bire bir oruçlarını kaza etmeleri farzdır.

Ramazan orucunun kazası bayram günleri dışında her gün yapılabilir.

Ramazan dışındaki adak oruçları, başlanıp bozulmuş olan nafile oruçları ve kefaret oruçlarının da kazası yapılır.

Tutulmayan Ramazan orucu, önceden fidyesi verilmiş olsa bile, iyileştikten sonra tekrar gününe gün kaza edilmelidir.

Hastalığı sebebeyle oruç borcu olduğu halde; orucunu kaza etmeye güç yetiremeden, fidyesini de vermeden ölen kişilerin fidyelerini vârisleri verebilirler ve eğer ölen kişinin bıraktığı mal buna elveriyorsa, vermelidirler.

Allah kabul etsin. Âmin.