Nasıl daha çok okuyalım?

Bir abd-i aciz rumuzlu okuyucumuz: “Risale okumalarımızı kemiyet ve keyfiyet olarak nasıl artırabiliriz?”

OKUMAK İÇİN YETERLİ MATERYALLERİMİZ VAR

Yemeden ve içmeden nasıl yaşama imkânımız yoksa… Okumadan da mânevi hayatımızın gıdasız kalacağını ve ölüme mahkûm olacağını hiç aklımızdan çıkarmayarak…  Bu yeter mi? Aklımızın bu tespitini kalbimiz tasdik ediyor. Vicdanımızın içine siniyor. Gözümüz, kulağımız, dilimiz okumaya elverişli elhamdülillah. Zihnimiz, hafızamız, muhayyilemiz okuduğumuzu algılayacak kudrette.

BOŞ İŞLERE DİKKAT

Bir de şu nefsimiz var ya… Onu da bir kandırdık mı iş tamam! İnşallah okuyacağız.

Ama nefis bu! Plânlarken her şeye tamam diyor; itiraz yok! Fakat haydi deyince bizi satıyor, bizi kendi müşevveş meşgalelerinin peşinde sürüklüyor, bizi yarı yolda bırakabiliyor.

Biraz akıl, fikir, ruh ve kalp dünyamıza ayak uydurmaya çalışır gibi oluyor; ardından mızıkçılığı tutuyor. İşi yokuşa sürüyor.

Diyelim ki haber saati diye görünüşte çok masum bir gerekçe ile televizyonun karşısına sizi oturttu; nice altın dakikalarınızı orada yakıp kül ediyor. Oysa bizim her bir saatimiz, baki bir altın kıymetinde; bunu unutmamalı. Azıcık boyun eğmesi karşılığında da rüşvetini, ücretini, aferinini peşin istiyor. O rüşveti, o ücreti bir daha ki himmetinizin önüne koyacak, bundan, bize daha fazla engel çıkarmaya cesaret bulacak.

NEFSİMİZİ ÖLDÜRMEYELİM

Okumalarımızı artırmamız için nefsimizin böyle hilekâr oyunları ile boğuşmaya hazır olmalıyız.

Plân yaparız: Günde mesela 5 oturum okuma yapmak için. Ama uygulamada hep tuzaklar hızımızı keser, çok masum gerekçeler plânımızı aksatır, verimimizi düşürür.

Nefsimizi öldürmek çare değil bu nedenle…

Çünkü nefsimizin tıyneti böyledir. Öldürmekle elde edeceğimiz bir şey yoktur! Yol bu değil.

Bu nefisle, bu tıynetle bir netice almaya bakacağız. Sevap ve fazilet bundadır. Nefsimizi tanırsak, bu bizim işimize yarayabilir. Tanımazsak, o zaman durum fenadır.

Tanırsak; gardımızı ona gör alırız. Onu kınamakla vakit kaybetmeyiz. Nefsimizin huyunun böyle olduğunu, bu büyük meselede bu pest mahlûkun bize pek çok sevap kazandırdığını baştan bilelim, plâna ondan sonra oturalım.

RİSALE OKUMAKTA İLİM VE TEFEKKÜR İBADETİ VARDIR

Okumak için nefsimizi ikna edeceğimiz derslerden birisi Üstadın Yirmi Birinci Lem’anın sonuna koyduğu “Bir kısım kardeşlerime hususi bir mektuptur”1 başlıklı mektubudur. O mektupta Hazret-i Üstad, evrad ve ezkârı Risale okumaya tercih eden kardeşlere şunları hatırlatıyor:

1- Risale okumak beş cihetle ibadet sayılır:

a) En mühim bir mücahede olan ehl-i dalâlete karşı mânen mücahede etmektir.

b) Üstadına neşr-i hakikat cihetinde yardım suretiyle hizmet etmektir.

c) Müslümanlara iman cihetinde hizmet etmektir.

d) Kalemle (yazıp okumakla)  ilmi tahsil etmektir.

e) Bazen bir saati bir sene ibadet hükmüne geçen tefekkürî olan ibadeti yapmaktır.

2- Peygamber Efendimiz (asm) “Mahşerde ulema-i hakikatin sarf ettikleri mürekkep şehitlerin kanıyla muvazene edilir, o kıymette olur.”2 buyurmuştur.

3- Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir.

4- “Bid’aların ve dalâletlerin istilâsı zamanında Sünnet-i Seniyyeye ve hakikat-i Kur’âniyeye temessük edip hizmet eden, yüz şehid sevabını kazanabilir.”3 Bu çerçevede kendi iç dünyamızla mücahede ede ede, inşallah daha fazla okuma nimetine ulaşabiliriz.

Dipnotlar:

1. Lem’alar, s. 171.;
2. Gazâlî, ihyâu ulûmi’d-dîn, 1:6; el-münâvî, feyzü’l-kadîr, 6:466; el-aclûnî, keşfü’l-hafâ, 2:561; süyûtî, câmiu’s-sağîr, no: 10026.;
3. Lem’alar, s. 171; ibni adiy, el-kâmil fi’d-duafâ, 2:739; el-münzirî, et-terğîb ve’t-terhîb, 1:41; taberânî, el-mecmeu’l-kebîr.