Namazı vaktinde kılmak için müsbet arayışlar

Esra Durmuş: “Biz lise son sınıfta okuyan öğrencileriz. Tam gün eğitim yaptığımız için öğle namazlarımızı kılamıyoruz. Müdür Yardımcılarımızdan ve hocalarımızdan namaz için bir yer temin edilmesi konusunda yardım istedik. Fakat bunun okul ortamında mümkün olmayacağı ifâde edildi. Öğle paydosunda eve gelip kılmayı denedik. Fakat vakit yeterli olmadı. Bizim aklımıza îmâ ile kılabileceğimiz, ya da öğle ile ikindiyi birleştirebileceğimiz geldi. Bunlardan biri çözüm olur mu? Ya da sizin önerebileceğiniz başka bir yol var mı?”

Siz genç yaşınızda namazın özünü ve ehemmiyetini kavramışsınız. Önemli olan bu kalbî aydınlanma ve yüksek kavrayıştır. Size ve sizin çağınızda namaza düşkün gençlere Cenâb-ı Mevlâ ebedî Cennet gençliği ihsan etsin. Âmîn.

Namazın özü duâdır. Her namaz bir duâdır. Her duâ bir ibâdettir. Her ibâdet, kulu Allah’a ummadığı tarzda yaklaştırır ve merhametine ulaştırır. Allah’a yaklaşmak isteyen kula Cenâb-ı Hak yardım eder, kolaylıklar ihsân eder ve rahmet kapılarını açar.

Cenâb-ı Hak hadîs-i kudsîde buyurur ki: “Kulum bana bir karış yaklaşırsa, ben kuluma bir arşın yaklaşırım. Kulum bana bir arşın yaklaşırsa, ben kuluma bir kulaç yaklaşırım. Kulum bana yürüyerek gelirse, ben kuluma koşarak varırım.”1

Allah’ın yaklaştığı bir kul olabilmek, ne büyük saadettir!

Yüce Rabb’imiz buyurur ki: “Bizim için çalışanları yollarımıza eriştireceğiz. Allah, Allah’ı görür gibi ibâdet edenlerle berâberdir.”2

Cenâb-ı Allah bir başka âyet-i kerîmesinde: “Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona ummadığı şekilde bir çıkış yolu verir. Ve onu hesapsız biçimde rızıklandırır”3 buyurur.

Elbette isteriz ki, okuduğumuz veya çalıştığımız yerlerde namaz kılmak problem olmasın, bir yer tahsisi çok görülmesin veya giriş-çıkış saatlerimiz namaz kılmaya elverişli olsun.

İş veya okul hayatımızda namazla ilgili sıkıntımızı aşabilmek için “dosdoğru olmaktan” ve “müsbet hareket etmekten” daha sağlıklı çâre olamaz. İlgililere istek ve ihtiyaçlarımızı medenîce iletmek hakkımızdır. Ki, siz bunu yaptığınızı söylüyorsunuz. Bu sizin yüz akınızdır. Fakat yardımcı olunmadığında, atılacak adım yine müsbet olmalıdır. Küsmek, kırılmak, düşmanlık beslemek, aleyhe geçmek gibi menfî hareketler rûhumuzdaki “namaz aydınlığına” yakışmaz. Bizim müsbet hareketimiz, inşallah, ibâdetle ilgili sıkıntımızın çözümünü kolaylaştıracak, bize yardımcı olacak şartları, kişileri veya ortamı hazırlayacaktır.

Namaz için dosdoğru olmalıyız. Çünkü namaza ve namaz kılana doğruluk yakışır. Zaten Allah’ın emri de doğruluktur. Doğruluğun bereketi ve kerâmeti de göz ardı edilmemelidir. Bir dostumuz anlatmıştı: Namaz hususunda müsamahakâr olmamasıyla tanınan bir patronun emrinde görevlendirilen bir namaz kılan işçi, Cuma namazı için patrondan izin istemeye niyetlendiğinde arkadaşları şiddetle uyarırlar: “Sakın gitme. Aslâ izin vermeyeceği gibi, bundan sonra da sana iyi gözle bakmaz! Şimdiye kadar hiç kimseyi namaza göndermedi. Namaz kılanları en zor işlere verdi, hattâ işten çıkardı.” Fakat bizimkisi patrona gitmekten ve açık yüreklilikle söylemekten vazgeçmez; gider. Der ki: “Efendim, ben namaz kılarım. Cuma namazı için öğle paydosuna ilâveten 20 dakika daha izin istiyorum. İşimi sonra fazlasıyla telâfi ederim. Eğer işime zarar verirsem, beni işten çıkarınız.”

Adam gözlüklerinin altından işçisini tepeden tırnağa süzdükten sonra: “Âferin. Sevdim seni. Bana dosdoğru söyledin. Bana namaz için hiç doğru söyleyen olmadı. Hep ıvır-zıvır bahaneler uydurdular. Fakat sen doğru söyledin. Sana güveniyorum ve izin veriyorum” der.

Îmâ ile ancak yatalak hastalar namaz kılabilir. Sağlıklı iken îmâ ile namaz kılmak sahih olmaz. Ancak, bunun dışında namazı vaktinde kılmak için mümkün olan her kapı müsbet mânâda çalınır. Meselâ abdesti önceden alarak, yemek ve sâir meşguliyetler için de fazla zaman harcamayarak bir hayli vakit kazanmak mümkün olabilir. Hattâ gerekirse öğle paydosunu sadece rûhumuzun teneffüsü olan namaza tahsis edebiliriz. Namaz için değer! Namaz kılabileceğimiz bir altın/zümrüt mekâna ulaşmak için mümkün olan ulaşım vâsıtalarından yararlanabileceğimiz gibi; görevlileriyle görüşmek sûretiyle yakınımızdaki bir caminin imkânlarını da seferber edebiliriz. Veya varsa yakındaki bir akrabamızın evinden de istifâde edebiliriz.

Namaz şüphesiz büyük bir ibâdettir. Bazan bir vakit namazı kılmak, yoğun bir fedâkârlık gerektirebilir. Fedâkârlıktan yılmamalıdır. Çünkü namaz için katlanılan zorluklar, Allah huzurunda bizim yüz akımız, şâhidimiz, gönül zenginliğimiz, varlık sebebimiz, beraat belgemiz, kurtuluş reçetemiz ve inşallah affa, mağfirete, rahmete ve şefaate erme vesîlemizdir.

Bütün çabalarımıza ve müspet gayretlerimize rağmen namazı vaktinde kılmaya imkân bulamadığımızda, ilk fırsatta kazâsını kılma imkânımız her zaman bâkîdir. Bilelim ki, edâsı farz olan namazın kazâsı da farzdır. Böyle durumlarda gelen ilk vakitte, meselâ ikindi vaktinde önce öğlenin kazâsını kılmalı, sonra ikindi namazını kılmalıyız. Allah kabul etsin.

Allah bizi ve tüm ehl-i îmânı hayatın her ânında ve dünyanın her cilvesinde namazın feyzinden ve nûrundan hissesiz bırakmasın. Âmîn.

Dipnot:
1-Riyâzu’s-Sâlihîn, 96;
2-Ankebût Sûresi, 29/69;
3-Talak Sûresi, 65/2, 3. 2