Namazda hayal sayfası

Şan rumuzlu okuyucumuz: “Namazda aklıma kötü şeyler geliyor. Hep engellemek istiyorum. Yine de geliyor. Kendimi sıkıyorum. Unutuyorum. Bu defa namazda daha sık gelmeye başlıyor. Ben istemeden geliyor. Böyle namazda aklımıza kötü şeyler geldiğinde namaz bozulur mu? Ne yapmam lâzım? Bu kötü düşünceleri aklımdan nasıl silebilirim?”

 

Namazda ve ibâdetlerde aklımızdan kovamadığımız kötü düşünceler, kötü hayaller ve namaz hâline yakışmayan vesveseler hakkında Allah’a sığınmaktan ve Allah’tan imdat istemekten başka çâremiz yoktur. Ne mutlu bize ki, bizi her vesîle ile, her türlü kötülüklere karşı koruyan, affeden ve kendisine sığındığımızda bize merhamet eden bir Rabb’imiz var.

Rabb’imiz Kur’ân’da bize şöyle duâ etmemizi öğütlüyor: “De ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım! Onların yanımda hazır bulunmalarından da Sana sığınırım, Rabbim!”1

Bu âyet-i celîle’yi tefsîr eden ve vesvesenin hakikatini izah eden Üstad Bedîüzzaman hazretleri vesvesenin ehemmiyet verildikçe şişen, ehemmiyet verilmezse sönen, büyük nazarıyla bakıldığında büyüyen, küçük görüldüğünde küçülen, korkulduğunda ağırlaşan ve hasta eden, korkulmazsa hafif olan ve gizli kalan, mahiyeti bilinmediğinde devam eden ve yerleşen, mahiyeti bilindiğinde çekip giden bir musîbet olduğunu kaydeder.

Üstad Hazretlerine göre câhilliğin davet ettiği, ilmin kovduğu, hakkında bilgi sahibi olmadığımızda gelen, bilgi sahibi olduğumuzda ise def olup giden vesvese, şeytanın, ayağımızı kaydırmak için kullandığı ve her salih amelde kalbimize atıp durduğu bir oktur, bir şeytan silâhıdır.

Şeytanın evvelâ vesveseyi kalbimize attığını, kalbimiz kabûl etmediğinde ise sövmeye benzer edepsiz hayaller verdiğini, bazı pis hatıraları ve edep dışı çirkin halleri hayalin görebileceği şekilde resimlendirdiğini beyan eden Bedîüzzaman hazretleri, bu hâlin ise kalbe “eyvah!” dedirttiğini ve ümitsizlik verdiğini, Rabb’ine karşı edepsizlikte bulunduğu zannını verdiğini; bu zanna düşen kalbin dehşete ve korkuya kapıldığını, hatta böyle vesvese içindeki adamın bu halden kurtulmak için namazı, niyazı, duâyı, ibâdeti terk edip gaflete dalabildiğini kaydeder. Şeytanın istediği ise, tam da budur!

Üstad Hazretlerine göre bu halden dolayı asla telâş etmemelidir. Çünkü bu bir gerçek sövmek değil, gerçek çirkinlik değil, gerçek eylem değildir; bu bir hayalden ibârettir. Hayale küfür gelmesi gerçek küfür değil, çirkinlik gelmesi gerçek çirkinlik değil, kötülük gelmesi gerçek kötülük değil, edep dışı sûretler gelmesi gerçekten edep dışı bir eylem değildir. Çünkü mantıkça hayal üzerine hüküm bina edilmez. Hüküm; iş, eylem, fiil ve bizzat yapılan işleyiş üzerine bina edilir.

Hem sonra, o çirkin sözler ve kötü hayaller senin kalbinin sözleri ve sarfiyatı değildir. Çünkü senin kalbin bundan muzdariptir, üzülüyor, korkuyor, ağlıyor. Câmi içinde veya namaz esnasında çirkin bir manzara hayal etmekten dolayı kendi kendine utanç duyan ve kendi kendini sorgulayan bir kalp elbette bu işleyişten dolayı sorumlu tutulamaz, itham edilemez, suçlanamaz. O halde bu pis ve edep dışı hayal ve hâtıralar kalpten değil; kalbe yakın bulunan “lümme-i şeytânîden”, yani şeytanın penceresinden atılıyor.

Bu durumdaki bir vesvese hiçbir şekilde namaza zarar vermez. Ancak zarar vereceğinden korkulmamalı, üzerinde fazla araştırma yapılmamalı, evham konusu hâline getirilmemeli, kalben ümitsizlik içine girilmemeli, bundan dolayı namaz ve ibâdetler asla terk edilmemelidir. Aksi takdirde zarar verir. Çünkü hükümsüz bir hayali hakîkat zanneder. Şeytanın çirkin işini ve edepsiz sözlerini kalbine mal eder, kalbinden zanneder. Zarar anlar, zarara düşer. İşte şeytanın istediği budur!2

Bedîüzzaman’a göre mânâlar kalpten çıktıkları zaman sûretsizdirler, çıplak olarak hayale girerler. Hayalde sûret giyerler. Hayal ise sûretleri her zaman bir sebep altında dokur. Ehemmiyet verdiği şeyin sûretini yol üstünde bırakır. Yol üstünde bıraktığı bu sûreti, yoldan geçen başka bir mânâya hiç bağlantı olmasa da giydirir, takar, bulaştırır veya perde eder. Eğer geçen mânâ yüce ve temiz, sûret de pis ve rezil ise bu durumda giymek yoktur, temas vardır. İşte vesveseli adam bu teması giymekle karıştırır, bunu giymek zanneder. Nezih ve temiz mânâların pis ve rezil sûretler tarafından kuşatıldığını sanır. “Eyvah!” der, “Kalbim ne kadar bozulmuş! Bu aşağılık düşünceler beni mahv edecek!” Şeytan bu damardan çok istifade eder.

Oysa, nasıl ki içimizde gerçekten var olan necâset, namaza zarar vermemekte, namazı bozmamaktadır. Mukaddes mânâların hayalde pis sûretlerle yan yana bulunması da zararsızdır. Câmîde, namazda, Allah’ın âyetlerini okuyup tefekkür ederken, birden bir heyecanlı hâl veya bir iştihâ hissimize dokunup bizi en çirkin ve en pis bir hayâlî manzaraya götürse de, bunda beis yoktur, sakınca yoktur, zarar yoktur, tehlîke söz konusu değildir. Bu durum namazı bozmaz. Yalnız nazarı ve hayali bu pis manzarada kasten yürütmemeli, bu düşünceyi kendi irâdemizle sürdürmemeli; kendi hâline bırakmalıyız. Kendi haline bırakırsak bu kötü düşünce ve hayaller kaybolup gidecekler, bizi rahatsız etmeyeceklerdir inşaallah.

Dipnotlar:
1- Mü’minûn Sûresi: 97, 98,
2- Sözler, 248