Kur´ân´da şifre var mı?

Mersin’den Muhterem Gökçe: “Son zamanlarda televizyonlarda birisi çıkıyor ve Kur’ân’ın şifresini çözdüm diyor ve bazan matematik hesaplarla, bazen ebced hesabıyla anlatıyor, anlatıyor. Bu ne demek oluyor? Bunu açıklar mısınız?”
Bilecik’ten isim belirtmeyen okuyucumuz: “Kur’ân-ı Kerîm’de geçmiş ve gelecekten haberler var mı? Gündemde olan bir kitap var. Kur’ân-ı Kerîm’deki şifreden ve mu’cizelerden bahsediyor. Doğru mudur?”

Kur’ân, her zaman beşeriyetin ilgi odağı olmaya lâyık bir kitaptır. Mîlâdî 610 yılında Hıra mağarasında Hazret-i Muhammed’e (asm) inmeye başlayan ve yirmi üç sene zarfında gökten yeryüzüne hiç durmadan, hiç durmadan, hiç durmadan bir rahmet yağmuru gibi inen bu kitap, elbette hakikatler kaynağıdır, gerçekler hazînesidir, gizli veya açık ilimler menbâıdır, şifreli şifresiz dünyevî uhrevî bilgiler defînesidir.
Fakat bizler—insanoğlu olarak—herşeyi sansasyon malzemesi yapmaya o kadar yatkınız, o kadar yatkınız, o kadar yatkınız ki! Ne vahimdir; sırf sansasyonel haberlere güveniyor; sansasyona konu olmayan kuvvetli hakîkatleri ise önemsemiyor ve geçiyor gibiyiz. Allah’ım, bu verdiğin akıl, hiç mi işimize yaramıyor? Bu akıl ne biçim düşünüyor? Merakını neden güçlü gerçeklerde kullanmıyor?

Öyle ki, öyle ki… Bu; bir tek şifresi ile şaşırdığımız, bir tek işâreti ile tedirginleştiğimiz, bir tek rakamsal değeriyle endîşelere sürüklendiğimiz kitap, bin dört yüz yıldan beri çok açık biçimde, herkesin çok yakın geleceğinden, gâyet ciddiyetle haberler veriyor. 2005 yılı ve sonrasında vâki olacağı bir Kur’ân şifresi ile hesaplandığı iddiâ edilen güneş patlaması, meteor yağmuru, gök taşı fırtınası ve sâir semâvî âfetlerden çok daha, ama çok daha, ama çok daha ilgincini, çok daha enteresanını, çok daha bizimle bire bir ilgili olanını, çok daha gerçek olanını, çok daha yakın geleceği,—meselâ, öldükten sonraki cismânî dirilişi, mahşeri, sorguyu, sıratı, Cenneti ve Cehennemi—çok daha yakın plânda, çok daha açık bir üslup ile, çok daha net bir tarzda yine Kur’ân-ı Kerîm, sadece haber vermekle kalmıyor; yüksek sesle kâinâta îlân ediyor. Beşer olarak neden dikkatimizi çekmiyor? Neden ilgimizi mucip olmuyor? Neden merak etmiyoruz?
Büsbütün, ama büsbütün hayretteyim!

2005 yılı ve sonrasında gök taşı patlaması yaşanacağına dâir Kur’ân’dan birisi bir işâret bulmuş! Üstümüze iyilik, sağlık! Bir tahmin yürütülmüştür deyip geçelim; ubûdiyetimize bakalım. Ben ve şu an şu dâr-ı fânîde yaşayan hangi fânînin, 2005 yılı ve sonrasına kadar hayatta kalma garantisi var? Allah’ım, bize akıl, fikir ve iz’an ver!

Biz insanoğlu, gözümüzü kapadığımız anda ölüm adasındayız! Gözümüzü bir daha açtığımızda ise dirilmiş ve Rabb’imize doğru koşuyor olacağız! Bu koşuda ayaklarımız birbirine dolaşacak!

Endîşeler, tedirginlikler, korkular, dehşetler, heyecanlar, kan ter içinde kalmalar, sana, Allah’ım, sana sığınmalar o gün birbirini takip edecek! Pek yakında! Sen, bizi huzuruna çağırdığın anda, bu fânî yerleri bırakmamızla kendimizi Senin huzurunda bulmamız bir olacak! Biz sana dönüyoruz! Biz sana geliyoruz! 2005 yılında gök taşı fırtınası yerleri ve yeşil bitkileri kavursa da, kavurmasa da… Sen, bizi içinde sonsuz kalacağımız Cennetine dâvet ediyorsun! Sen, bizi Cehenneminden sakındırıyorsun! Sen, bizi muhakkak bir hesaba, çetin bir mîzâna, kılı kırk yaran bir adâlete tâbi tutacağını haber veriyorsun!

Sen, Allah’ım, Sen; bütün bu “yakın ve kesin” gelecek haberlerini Kur’ân-ı Kerîm’inde şifre ile değil, îmâ ile değil, işâret ile değil, fısıltı ile değil, ebced hesabı ile değil, cifir ilmi ile değil, matematiksel hesaplarla değil; apaçık, apaçık, apaçık cümlelerle kâinâta îlân ediyorsun, sağır kulakları çınlatıyorsun! Biz, bunu anlayamıyoruz! Biz, bunu kavrayamıyoruz! Senin huzuruna döneceğimiz gün için hazırlanmıyoruz! Bütün varlığımızla, bütün heyecanımızla, bütün duygularımızla bu geleceği şüphe götürmeyen günü merak etmemiz gerekirken… Ne boş meraklar peşindeyiz yâ Rabbî!

Ey, Allah’ın Kelâm-ı Kadîm’i! Bizde bir tuhaflık yok mu? Senin en büyük dâvân pek ilgimizi çekmiyor; senin şifrelerle, sembollerle, harflerle, rakamlarla verdiğin işâretlere pek hayrânız! “Rabbimiz! Bize hidâyet verdikten sonra kalplerimizi eğriltme! Bize tarafından rahmet hîbe et. Sen Vehâb’sın! Rabbimiz! Gelmesinde şüphe olmayan bir günde, Sen, insanları mutlaka toplayacaksın! Allah, asla sözünden dönmez.”1

Kur’ân kıyâmete kadar tüm zamanların kitabıdır, tüm olayları kuşatmıştır. Kur’ân’da her asra bakan şifreli işâretlerin ve haberlerin bulunması Kur’ân’ın maslahatına aykırı değildir. Âhiretten açık bir dil ile haber veren Kur’ân-ı Kerîm; şifrelerle, işâretlerle, îmâlarla ve remizlerle her asırda vâkî olacak dünyevî olaylardan da bahsedebilir. Bu, Kur’ân’ın hakkıdır. Yeter ki bu işâretleri, remizleri, şifreleri, îmâları çözen ve yorumlayan kişi isâbet etmiş olsun, imtihan sırrına uymayan iddiâlarla ortaya çıkmamış olsun. Otomobilden, tayyâreden, modern iletişim araçlarından ve sâir teknolojik gelişmelerden Kur’ân’ın remizlerle bahsettiği de doğrudur. Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bunun bir dökümünü yapar ve doğru yorumlama usûllerini gösterir.2

Kur’ân üzerinde yapılan çalışmaları,—iyi niyetli olduğu sürece—kayda değer buluruz. Fakat Kur’ân’ın işâretlerini ve şifrelerini yorumlarken, imtihan sırrını bozmayacak bir üslup kullanılmasını, Allah’ın emrini, irâdesini ve takdirini yönlendiriyormuş gibi haddi aşan söylemlerden kaçınılmasını, her zaman ve her zeminde Allah’ın ilminin esas olduğunun bilinmesini ve vurgulanmasını, Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilmediğini dikkate alan saygılı ifâdelerden vazgeçilmemesini şiddetle öneriyoruz.

Allah’ın, Kur’ân üzerinde iyi niyetle yoğunlaşan ve Kur’ân’ı anlamak isteyen herkese yardımcı olmasını niyaz ediyoruz.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmrân Sûresi, 3/8,9;
2- Bakınız: Sözler, 20. Söz..