Kizbden sayılmayan kinayeli sözler

Balıkesir’den Ramazan Yeşilsu: “İşarat’ül İ’caz’da geçen, ‘Fakat kinaye veya tariz suretiyle yani, gayr-ı sarih bir kelime ile söylenilen yalan, kizbten sayılmaz.’ 1 Bu sözü örneklerle açıklayabilir isiniz?”

Tevriye Usûlü

Yalan söylemenin büyük günahlardan olduğunda şüphe yoktur. Doğru söylemek ise, Allah’ın, Allah’a imandan hemen sonraki emridir. Söz Kur’ân’ın: “İnsanları tevhide dâvet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol.” 2

Fakat bazı durumlarda, bazı hayırlar söz konusu olunca, tevriyeli veya kinayeli ifadeler kullanmaya ruhsat vardır. Bu yalandan sayılmıyor.

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) şöyle buyurmuştur: “Halk arasını düzelten ve bunun için hayır kastıyla söz söyleyen veya hayır için söyleyen, yalancı değildir.” 3 Bu hadîsin devamı mâhiyetinde Müslim, Ümmü Gülsüm’den (ra) şu ziyâdeyi rivâyet eder: “Konuşmalar arasından yalnız şu üç şeyin dışında yalana ruhsat verildiğini işitmedim. Bunlar: 1- Harp esnasında düşmana karşı, 2- Halk arasını ıslah için, 3- Karı-koca arasında aile dirlik ve düzenliği için.” 4

Mutlak yalana cevaz verilmediğinden; ruhsat verilen hususlarda tevriye veya kinaye usûlünde gitmek gerekir. Tevriye, birkaç mânâsı olan bir kelimenin en uzak mânâsını kast etmektir. Kinaye de, sözün gerçek manası dışında başka bir manasını kast etmektir. Bu sanatları kullanmak sûretiyle meselâ insanlar arasını ıslah etmek veya harp esnasında düşmanı oyalamak, ya da her hangi bir hayır gözetmek mümkündür.

Barışı Sağlamak İçin

Meselâ kırgın iki kişinin arasını düzeltmek için; birine gidip, “O sana dâima duâ ediyor.” dense ve bununla ötekinin, “Ya Rab, bütün Müslümanları afv ü mağfiret eyle!” dediği kast olunsa; tevriye sanatı açısından yalan söylenmiş olmaz. Böylece adamın husûmet ateşini söndürmek ve kin ve garazını hafifletmek mümkün olur. Veya harp esnasında düşman askerinin moralini bozmak ve gücünü zayıflatmak için, “kralınız öldü!” denir ve eski kralın öldüğünden kinaye bu söylenirse, hem yalandan korunmuş, hem de düşman askerinin morali çökertilmiş olur. Yahut düşmana esir düşen birisinin, “Cephaneniz nerede?” sorusuna, “Bilmiyorum!” diye cevap vermesi de tevriye açısından doğrudur. Adam kendi bölüğünün cephanesini biliyorsa da, bütün ordunun cephanelerinin nerelerde olduğunu bilmiyordur. Söz doğrudur.

Bu husûsu, Sekizinci Söz’deki, bahçenin murdar şeylerine değil, gülüne ve meyvesine dikkat ederek saadetini bozmayan iyi kardeşin örnek tutumu ile ilişkilendirmek de mümkün. Halk arasında her zaman hoşumuza giden veya gitmeyen birçok olayla karşılaşırız. “Çirkin olanı ve dert vereni bırak, güzel olana ve huzur verene bak!” kaidesince amel ettiğimizde çirkin şeyleri adeta yokmuş gibi sayarız ve pek fazla müteessir olmayız. 5

Islah Edici Olmak

İnsanların arasını ıslah ederken, karı-koca arasını düzeltirken, harp esnasında veya herhangi bir hayır umulan meselede başvurmamızda sakınca olmayan tevriye sanatını “çirkin şeyleri görmemek, iyi şeylere bakmak” tarzında değerlendirmek ve uygulamak, bizi düpedüz yalana bulaşmaktan koruyacak ve doğruluktan ayırmayacaktır.

Yoksa bu ruhsatlar, doğrudan yalan söylenebileceği manasına gelmez. Bu sıfatları mahza yalanda kullanmak da caiz değildir. Bu da bu işin su-i istimali olur.

Bediüzzaman Hazretleri bu zamanda sû-i istimallerin çok olması sebebiyle, maslahat için yalana aslâ fetvâ vermemekte; bunu, “Sû-i istimâle müsâit bir bataklık” olarak nitelemektedir. Saîd Nursî’ye göre; ya doğru söylenmeli, ya da sükût edilmelidir. Her söylenilen doğru olmalı; fakat her doğruyu söylemek doğru değildir! Yalan söze fetvâ yoktur! 6

Yalan söyleyene münafık demeyiz; fakat “yalancılık” sıfatının münafıklık sıfatı olduğunu biliriz.

Dipnotlar:
1- İşaratü’l-İ’caz, s. 153.
2- Şûrâ Sûresi, 42/15.
3- Buhârî, 8/1156.
4- Müslim, Birr, 101.
5- Sözler, s. 41.
6- Hutbe-i Şâmiye, s. 44.