İnsan zalim ve cahildir

Azize Şahinyılmaz: “Ahzab Sûresinin 72. âyetini açıklar mısınız?”

 

İnsanın Ağır Yükü

Söz konusu ayet mealen şöyledir:

“Biz, emaneti göklere, dağlara ve yerlere teklif ettik. Hepsi de onu yüklenmekten çekindiler. Ondan korkup titrediler. Onu insan yüklendi. İnsan çok zâlim ve çok câhildir.”1

İnsanın yüksek değerini işleyen ayetlerden birisi bu ayettir. Malumdur ki insan ahsen-i takvim suretinde yaratılmıştır. Kendisine verilen bu değere layık olabilmek için daima mücahede etmelidir.

Çünkü insan, göklerin, yerlerin ve dağların o dev cüsselerine rağmen çekindikleri emaneti, bir zerrecik cisminizle üstlenmiştir. Elbetteki bu ağır yükü kaldırabilecek istidattadır ve bütün istidatlarını bu yük vasıtası ile ahsen-i takvim suretini kazanabilmek için kullanmalıdır.

Emanete Riayetin Alametleri

Emaneti biz düşünerek istemiş değiliz. Ama bizim hamurumuz emaneti kabul edebilir bir fıtratta yaratıldı. Bu sebeple de bizim asıl neşemiz dünyalık işlerde oyalanmakta değil; emaneti idrak etmekte ve onu ifa etmektedir. Bizim esasen emaneti yüklenmek için yaratıldığımız söylenebilir. İbadet bize onun için huzur verir. Salih amel bize onun için sürur verir. İyi ahlâk bize onun için onur verir.

Yaratıldığımız gün verdiğimiz ahde uygun olduğu için her hayırdan zevk alırız; her şerden esef duyarız. Her iyilikten hoşlanırız; her kötülükten hicap duyarız. Her sevaptan haz alırız; her günahtan içimiz kararır. Her hasenattan ruhumuzda bahar gülleri açar; her seyyiattan ruhumuz kış çiçekleri gibi buruşur.

Bu, hayrın, hasenatın vesalih amelin emanete riayet oluşundan; şerrin, kötü amelin ve seyyiatın emanete ihanet oluşundandır.

Allah Mağfiret Edendir

Bizim emaneti kabul ederek insaniyet-i kübra makamına ulaşma liyakatimiz olduğu gibi; bu liyakati kullanmayarak, zulüm ve cehlimiz içinde kalma riskimiz de vardır. Emanete riayet etmediğimizde af kapıları da devreye girer şüphesiz. Çünkü Allah (cc) Ğafur ve Afüvv’dür, Erhamürrahimindir. Biz nefsimize zulm ederiz; O mağfiret eder. Biz cehlimizle günah işleriz; O merhamet eder ve affeder, inşallah.

Fakat bizim zulmümüz ve cehlimiz dünyada da, ahirette de başımıza çok işler açar, bizi yaratıldığımız değerden ve şereften alıkoyar. Bunun için mümkün mertebe aklımızı ve kalbimizi ilimle tezyin etmekle ve nefsimizi adaletle ve ibadetle tahkim etmekle yükümlüyüz.

Emaneti yüklenme konusunda semanın, yerlerin ve dağların korkuları dikkate alınmış; ama bizim korkumuz gündeme gelmemiştir. Çünkü biz emaneti yüklenebilir bir kabiliyette yaratılmışız. Böyle bir kabiliyetin bize verilmesi –haşa- bir tuzak değil; bir yüksek lütuftur.

Esasında risk almışız, ama önümüze Cennet gibi emsalsiz bir güzellik konmuştur. O halde risk almak, bu güzelliğin mihridir, diyetidir, fiyatıdır.

Gayretimize delil olsun diyede çetin bir imtihana tabi tutulmuşuz. İmtihanımız şedittir. Layık olduğumuz makama ulaşmamıza yarayan emmare bir nefis ve zor bir şeytanla boğuşmak durumunda bırakılmışız.

Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Şeytanın vücudunda cüz’î şerlerle beraber birçok makasıd-ı hayriye-i külliye ve kemalât-ı insaniye vardır.”2

Anlaşılıyor ki, insan kemâlâtına ulaşmak için nefis ve şeytan gibi iki bela ile güreşmek ve yenmek zorundadır. Bu zorunluluk, insanın Allah katında daha, daha, daha yükseğe çıkabilmesi içindir.

Dipnotlar:
1-AhzâbSûresi, 72
2-Lem’alar, 13. Lem’a, s. 210

 

Günün Duâsı

Allah’ım! Bizi âlem-i zerrattakimisâkımızdan saptırma! Bizi istikametten saptırma!Bizi Kendine kul, Habîb-i Edîb’ine (asm) ümmet eyle! Emânetini kabzetmek zamanına kadar bizi emânette emîn kıl!Âmîn