Mustafa Kılıç: “Selâmün Aleyküm, ben 36 yaşındayım ve iki ay önce namaz kılmaya başladım, küçüklüğümde kıldığım ara sıra belki olmuştur, ama nadir. Bu borcumu nasıl öderim? Bir arkadaş bana şimdilik sünnet kılamazsın diyor, çünkü senin eski kaza borcun var diyor. Kendim Hanefi mezhebindenim. Ayrıca kaza kılınmayan vakit var mıdır? Beni bu konularda aydınlatırsanız çok memnun olurum.”
Öncelikle namaza başlamanızı tebrik ediyorum. Size öyle büyük bir devlet ulaşmış ki, öyle büyük bir saltanatın kapısı gösterilmiş ki, Allah (cc) sizi kulluğuna kabul ediyor ve size rahmetiyle, sevgisiyle, rızasıyla ve mağfiretiyle mukabele etmek istiyor. Öncelikle yapmanız gereken husus, bu devleti ve saltanatı kaybetmemeniz.
“Sünnet mi, kaza mı?” meselenize gelince, hangi mezhepten olursanız olun; hiç fark etmez! Yeter ki kıldığınız namaz olsun; makbul olan budur!
‘O kabul olmaz, bunu kılamazsın, şu vakitte olmaz, geçersiz olur…’
Hayır, hayır, hayır!
Senin o güzel yüreğinde Allah korkusu var ve bu namazları Allah emretti diye kılıyorsun ya; mesele sadece budur!
Sünnet de kılarsın, farz da kılarsın, kaza da kılarsın ve kazalarını dilediğin vakitte kılarsın!
İşe şöyle başlayalım: Önce beş vakit namazımızı sünnetiyle, farzıyla bir oturtalım. Bu önemli! Çünkü işin içinde şeytan var, nefis var… Düzenli namaz kılmaya başlar başlamaz ‘Sünnetim kabul olmayacak, kaza namazı mı kılayım?’ telâşına girerseniz, bu telâştan şer çıkar! Şeytan bu telâşı çok kullanır. Bir de o kabul olmaz, bu geçerli olmaz söylemleri sizi baştan yorar. Şer’-i şerifte bir şeyi Allah için yapmaktır önemli olan. Allah için yaptığın her şey, yanlış da olsa kabul olur!
Sünnet mi, kaza mı meselesine gelince… Bakın; Peygamber Efendimiz (asm) bir mahşer resmi çiziyor. Bu resimde Allah’ın neye nazar ettiği, neye önem verdiği açıkça görülüyor: “Kul önce namazdan hesaba çekilecek! Eğer namazı tamamsa kurtulacak, mesut olacak! Namazı tamam değilse perişan olacak, hüsrana uğrayacaktır! Eğer farz namazı eksikse, Allah Teâlâ: ‘Kulumun nafile (sünnet) namazları var mı bakın!’ buyurur. Bunun üzerine noksan olan farzları nafilelerle (sünnetlerle) tamamlanır. Diğer amellerindeki eksiklikler de bu şekilde tamamlanır.” 1
Demek oluyor ki, hiçbir namaz boşuna kılınmış olmuyor!
Bunu bildikten sonra tek iş, kaza namazlarımız için bir plan yapmaya sıra geliyor.
Unutmayalım ki, kaza borçlarımız, günlük farzlarımızla “aynı ölçüde” eşsiz ve benzersiz sevap ve feyiz kaynaklarımızdır. Günlük farzlarımızla birlikte, bizim için “yine farz ölçüsünde” feyiz ve sevap kazandırmaya kabiliyeti ve istidadı bulunan bu ibadetleri de, “uygulayabileceğimiz bir plânlama” ile yerine getirmeye bir an önce başlamalıyız.
Önce; “Bismillah” diyelim ve her gün sadık kalabileceğimiz, uygulanır bir program yapalım. Sonra da, bu programı günlük takip etmeye başlayalım. Bir süre sonra kendimizin, “günlük farz” ve “kaza farz” olmak üzere “topyekûn farzlarımızı” yerine getirmeye-–inşâallah—uyum sağlamış olduğumuzu göreceğiz.
Geçirdiğimiz bir namazın yalnız farzının ve vacibinin kazası kılınır. Bunlar, sabah namazında iki rek’ât farz, öğle namazında dört rek’ât farz, ikindi namazında dört rek’ât farz, akşam namazında üç rek’ât farz, yatsı namazında dört rek’ât farz ve üç rek’ât vitir vacip olmak üzere her gün için toplam 20 rek’ât namazdan ibarettir. Hepsini her gün bir arada kıldığımızda bile günlük sadece 20 dakikamızı alır. Düşünelim bir kere: Her gün yirmi dakika nerelere vermiyoruz ki?
Bu şekilde günlük beş vakit namazın kazasını; ya her vaktin arkasından birer vakit de kaza kılmak sûretiyle; ya da-–buna vaktimiz müsait olmadığında—yatsı namazının ardından bir günlük de kaza namazı kılmak suretiyle yapmaya niyet ettiğimizi düşünelim. (Şartlarımıza uygun başka çözümler bulmak da mümkün) Bu niyetimize sadık kalarak ibadetlerimize başladığımızda, belli bir süre sonra, yaklaşık olarak çıkardığımız kaza borçlarımızı-–inşâallah—kolayca ödemiş oluruz.
Cenâb-ı Hak, “Kulum beni nasıl tanırsa, onunla öyle muamele ederim.” 2 buyuruyor. Allah Resûlü (asm) ise bir hadislerinde, “Ameller ancak niyetlere göredir.” 3; bir diğer hadislerinde de Cenâb-ı Hakk’ın meleklerine “Kulum bir iyilik yapmaya niyet eder, fakat yapmaya muktedir olamaz ise, ona bu güzel niyetine mükâfât olarak, tam bir iyilik yapmışçasına sevap yazın.” 4 diye emrettiğini beyan buyurmaktadır.
Binâenaleyh, içimizden geçen kaza namazı kılma niyetini,—ölüm gibi zorunlu bir sebeple—yapmaya muktedir olamadığımızda, Cenâb-ı Hakk’ın, bunu yapmış gibi kabul buyurması, merhametinin ve mağfiretinin şe’nidir. Cenâb-ı Hakk’ı böyle bir merhametle bilmek de, bizim kulluğumuzun şe’nidir. Ancak bizim niyetimizde sadakatimiz ve kararlılığımız, Allah’ın merhametine ve mağfiretine mazhar olmamız için önemli bir faktördür.
Biz başlayalım. İnşâallah Cenâb-ı Hak yardım eder.
Dipnotlar:
1- Nesâî, Salât, 9.
2- Buhârî, Tevhid, 15 (Bedîüzzaman’ın tercümesiyle-Sözler, s. 39).
3- Buhârî, 1/1.
4- Buhârî, 12/2184.
Benzer konuda makaleler:
- Kazaları bir meçhule atmayalım
- Kaza namazı üzerine
- Namaz borçlarımız
- Kaza namazı üzerine
- Kılamadığımız namazların telâfisi
- Kaza namazı ve vitir namazının kazası
- Kaza namazı hakkında
- Kazası Olan Nafile Kılmalı mı?
- Sünnetlerin yerine kaza namazı kılmak
- Kaza namazı
- İrademiz, ecelimiz ve kaza namazlarımız
- Vakit namazlarından önce kaza namazlarının kılınması
- Kazâ namazları için nasıl bir yol izlemeli?
- Kabir namazı adında bir namaz var mıdır?
- Namaz hakkında
Allah Razi Olsun (cc) Rabbim Nekadar Merhametli biz Kullarina Her yönü Her kolayligi vermis Yeterki biz yoldan sapmiyalim Kulluk görevimizi yerine getirelim Allah Kabul etsin.
Ben şuana kadar namaz kılmadım fakat çok kılmak istiyorum yanlış kılcam diye de baya korkuyorum ve ne zaman nasıl kılcağımı da bilmiyorum fakat namaz kılmayarak kafir olmak hiç istemiyorum eskiden cuma namazlarına giderdim fakat namaz kılmayı bilmezdim sadece onlara bakarak kılmaya çalışırdım bu günah mıdır yada allah affeder mi?