Görünen gerçekler ve Dabbetü’l -Arz

İstanbul’dan Hamdi Gocek: “Dabbetülarz kelimesinin ebced karşılığı içinde bulunduğumuz hicri yıla tevafuk ettiği söyleniyor. Buradan ayette geçen dabbetülarz ile dünyayı kasıp kavuran korona virüsü arasında irtibat kurmak mümkün müdür?”

Kaderin Sopası

Bediüzzaman bildiriyor ki, kıyametle ilgili haberler müteşâbih, örtülü, kapalı ve doğru yorumlamaya muhtaç bir üslup içinde gelmiştir. Çünkü imtihan sırrı bunu gerektiriyor.1

Cenab-ı Hak ister ki, insan, ruhuna derç edilen güzel huyları kullanarak insan olsun. Kötü huyları kullanarak hayvan olmaya özenmesin! İman etmeyi, merhameti, adaleti, sevgiyi, barışı unutmasın ve insanlığı ihmal etmesin. Bir kader sopasıyla dize getirilen mahlûklar olmasın.

Bu nedenle insana peygamber göndermediği, kitap indirmediği zaman olmamıştır. Ona akıl da vermiş, vicdan da vermiştir. Ona güzel duygular da vermiştir.

Ama insan genellikle yanlışta gitmiş, barış ve sevgi içinde yaşamak yerine, hemcinsi üzerinde zalimce üstünlük kurma hevesinden bir türlü vazgeçmemiştir. Eline bir miktar kör kuvvet geçirince âlemi kendi yarattığını zannetmiştir. Dünyayı kendi bencilliği ölçüsüyle hizaya getireceğini sanmıştır. Kendine itaat etmeyen ve kendi hırsı için ölmeyen insanı ezip geçmiş, vurup biçmiştir.

Bu âlemin bir sahibi olduğunu unutmuştur. Veya zaten işine gelmediği için inanmamıştır. O Sahibin her şeye hâkim olduğunu hesaplamamıştır. O’nun tüm sahipsizlerin Sahibi, mazlumların Vekili, kimsesizlerin Mevlası olduğunu düşünmemiştir. Kendi hırsına itaat etmeyi O’na itaat etmekten yeğ tutmuştur. Kendi boş hayallerini ve pis menfaatini dünyanın başına geçireceğini sanmıştır.

Daha Ne Beklerdiniz?

Oysa zalimin gücü varsa, mazlumun Allah’ı vardır. Mazlum hakka dayanmakla zalimden daha güçlüdür. Her zaman dilekçesini haklı elleriyle imzalar, gözyaşıyla mühürler.

Şu tabloyu görmemiz lazım: Son yıllarda eline güç geçiren barbarlaşmıştır. İnsanlığını unutmuştur. Merhameti, sevgiyi, adaleti, hakkı, hukuku, insaniyet değerlerini çiğnemiştir. Mazlumun ahı arşa çıkmıştır.

Daha ne beklerdiniz?

Şurada yanı başımızda komşumuz toprakları, zalimlerin satranç tahtasına dönmüştür. Bölgenin asıl sahipleri çoluk çocuğuyla, kadınıyla, ihtiyarıyla yollarda, sınır boylarında, aç ve açıkta ilticaya, göçe, ölüme zorlanmıştır. Gözyaşları seldir. Yok, Yunanistan sınırları açmamış. Yok, Avrupa kabul etmemiş… Laf u güzaf! Yahu adamları yerinden, yurdundan, evinden, barkından neden oynatıyorsun? Hak, adalet, vicdan, merhamet nerede?

Orada ötede, Hindistan’da, Myanmar’da, Çin’de ezilen, çiğnenen, dövülüp itilen, eli kolu kesilip hayattan koparılan, kedi köpek muamelesi gören, çaresiz bırakılan, her şeyi elinden alınan ve gözyaşından başka bir şeyi kalmayan milyonların çığlıkları…

Daha nice bin yerde nice bin zulüm… Ve seyreden insanlık… Kudretli devletler, Ye’cüc ve Me’cüc’ün şubesi gibi, çapulculuğu yasal kılmış, adaletin değil, zulmün hamisi olmuş, menfaatini mazlumun gözyaşında arıyor. Daha ne beklerdiniz?

Rakamlar Ne Konuşuyor?

Mazlumun vekili, Allah’ın cünudu çoktur. Tarih boyunca insan şımardıkça Allah cünudunu esirgememiştir. Bu defa şansımıza zerreden de küçüğü çıktı. “Dehşetli bir taife-i hayvaniye”2, zalimin rüyasını mahvetti.

Felaket tellallığı yapmıyoruz. Ancak bir hususa işaret edeceğiz: Kur’ân’da bir mefhum vardır: “Dâbbetül-Arz”3. İnsanların, Allah’ın ayetlerine iman etmediklerini hal diliyle söyleyen bir taife-i hayvaniye…

Dâbbetül-Arz, 10 harfli bir kelimedir. Arapça bilenler bilir. Harfleri: Dal, elif, be (şeddeli), te, elif, lam, elif, re, dat’tır. Bu harflerin, binlerce yıldır bilinen ebced sayı değerleri vardır. Biz vermedik. Diyanet İslam Ansiklopedisi “Ebced” maddesinde yer alan sayı değerleri ile hesaplayalım4: Dal=4; Elif=1; 2 be, 2+2=4; Te=400; Elif=1; Lam=30; Elif=1; re=200 ve dat=800.

Bu rakamları toplayınız: Hicrî 1441 ediyor. Yani miladî 2020.

Biz bu yıl, hicrî 1441 yılında değil miyiz?

Yorum yok! Rabbim aklımızı başımıza devşirsin, mazlumun âh’ını dindirsin ve dünyamızı felaketlerden muhafaza eylesin. Âmin.

Dipnotlar:
1-Saîd Nursî, Şuâlar, s. 609.
2 -Saîd Nursî, Şuâlar, s. 624.
3- Neml Sûresi, 82; Sebe’ Sûresi, 14.
4- TDV, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1994, Cilt: 10, Sayfa: 68-70.