Gaybî işaretler

OSMAN-I HALİDİ’NİN (KS) MÜJDELERİ

11- Bediüzzaman’dan gaybî bir şekilde haber veren evliyadan biri de Isparta’nın meşhur ve medar-ı iftiharı Başkazalı Osman-ı Halidî Hazretleridir. Bu zat, Mevlânâ Halid-i Bağdadi’nin halifelerindendir. Nakşî tarikatının Halidi koluna mensuptur. Isparta’nın güneybatısında bulunan Sidre yamacındaki zaviyesinde kırk gün bir şey yemeden riyazet içinde zikir, evrad ve ezkârla meşgul olurmuş.

Bediüzzaman doğduğu sene Osman-ı Halidî Hazretleri müritlerine ve yakınlarına kat’î bir keşifle diyor ki: “İmanı kurtaran bir müceddid çıkacak. Bu sene tevellüt etti. Benim dört oğlumdan birisi onunla görüşecek ve elini öpecektir.”

Bu keşfin üzerinden otuz beş sene geçmiştir. 1911 yılında Isparta’nın Atabey kazasında bir gün bir sünnet merasiminde cemaat tarafından Osman-ı Halidi’nin dört evlâdından sonuncusu olan Ahmet Efendi’ye: “Hep müceddid müceddid dersin! Nerede bu müceddid? Kimdir?” derler. Ahmet Efendi gayet açık şekilde der ki:

“Evet, şimdi mevcuttur ve otuz beş yaşındadır!”

Aradan hayli zaman geçmiştir ve Bediüzzaman 1925 senesinde Isparta’ya sevk olunmuştur. Ve Bediüzzaman’ın ilk ziyaretçileri arasında Ahmet Efendi de vardır.

Isparta’nın Yenice Mahallesinde oturan Nuri Efendi, bir gün Ahmet Efendi’ye sorar:

“Pederiniz ‘Benim evlâdımdan birisi o müceddidle görüşecek ve elini öpecek’ buyurmuşlar. Bu nedir?”

Ahmet Efendi:

“Evet, merhum pederimin sözü çıktı, ben onunla görüştüm” demiştir.

TOPAL ŞÜKRÜ’NÜN MÜJDELERİ

Keza Osman-ı Halidi’nin açık ihbarı ve vasiyeti üzerine Isparta’nın ehl-i kalp âlimlerinden Topal Şükrü’nün bu ihbarı şiirlerine dökmesi Isparta’da irfan ehli kimseler tarafından bilinmekte idi.

OKU:   Bediüzzaman’ın soru sormaması ne anlama geliyor?

Meselâ bu şiirlerden bir mısra şöyledir:
“Şükür ya bilmezem esrar-ı gaybtan amma;
Ya ileri ya geri; takrip ederim üç otuza.”
Topal Şükrü kendi yaşadığı yıllarda yaklaşık otuz üç yıl sonra gelecek bir müceddidden bahsediyor.1

Bu gaybî ihbarlar, Bediüzzaman’ın talebelerinin çok keskin kanaatleri ile birleşince, daha ilk yıldan itibaren Isparta’da Bediüzzaman’ın mehdi olduğu konusunda fısıltı hâlinde çok net bir şayia yayılıyor. Bediüzzaman bu şayiadan çok rahatsız oluyor ve endişe ediyor. Tashih etmeye çalışıyor. Hatta “On seneden beri kanaatlerini tâdile çalıştığım halde, o bahadır kardeşler kanaatlerinde ileri gidiyorlar” diye yakınıyor.

Fakat Bediüzzaman kanaat sahiplerinin kanaatlerinde ısrarcı olduklarını görünce: “Evet, onlar…. hak bir hakikati görmüşler; fakat tâbire muhtaçtır” diyerek uzunca bir mektupta durumu izah ediyor.

BEDİÜZZAMAN DİKKATLERİ İMAN DÂVÂSINA ÇEKİYOR

Bediüzzaman gerek söz konusu mektubunda, gerekse Risale-i Nur’un hemen her yerinde dikkatleri Risale-i Nur dâvâsına çekiyor. Fakat hemen aynı mektuplarda meseleyi teslim etmekten de kaçınmıyor:

Meselâ talebelerinin kanaatlerini düzelttiği aynı mektupta mecburen mehdiyet görevini izah ediyor. Mehdiyetin üç vazifesinden en mühiminin iman hizmeti olduğunu söylüyor. Bediüzzaman bunu teslim ediyor. Nitekim Risale-i Nur, iman-ı tahkikiyi neşr hizmetini tamamen yapıyor.

Ve devamla şu tesbiti yapıyor: “İmam-ı Ali ve Gavs-ı Âzam ve Osman-ı Hâlidî gibi zatlar, bu nokta içindir ki, o gelecek zatın makamını Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsinde keşfen görmüşler gibi işaret etmişler. Bazan da o şahs-ı mânevîyi bir hâdimine vermişler, o hâdime mültefitane bakmışlar. Bu hakikatten anlaşılıyor ki, sonra gelecek o mübarek zat, Risale-i Nur’u bir programı olarak neşir ve tatbik edecek.”2

OKU:   Isparta kahramanlarına arkadaş olmak

Şimdi bu cümlelerden ne anlaşılıyor? O zatın sonradan geleceği mi, yoksa o zatın Bediüzzaman’ın bizzat kendisi olduğu mu?

Sormazlar mı adama: Mehdi sonradan gelecekse eğer, Risale-i Nur’u neden bir programı olarak neşir ve tatbik edecek? Sonradan gelecek mehdinin, Risale-i Nur’a mecbur kalması nasıl izah edilir? Bu usûlen mümkün değildir.

Bu cümleden anlaşılan, Risale-i Nur’un kıyamete kadar din ve iman hizmeti konusunda yetkili bulunduğu ve mehdiyet vazifesini bihakkın ifa edeceğidir.
Yarın inşallah devam edelim.

Dipnotlar:
1- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 25.
2- Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 10, 11.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir