Duânın kabul şartları

“Abbas oğlu” rumuzlu okuyucumuz: “Duânın kabul şartları nelerdir? Secdede duâ edin diyorlar. Secdede duâ edersek namaz bozulmaz mı?”

 

Peygamber Efendimiz (asm) “Duâ, ibâdettir” 1 buyurmuştur. Kul, her derdini, her ıztırabını, her halini Allah’a arz eder ve isteyeceği her şeyi yalnız Allah’tan ister.

Bazı şartlar dahilinde duânın makbûl olduğunu söyleyen Bediüzzaman, özetle, bu şartları şöyle sıralar: “İstiğfar ile mânevî temizlenmeli; duânın başında ve sonunda salâvat getirmeli; gıyâben (bir kişi hakkında); hadiste ve Kur’ân’da geçen tesirli duâlarla; hulûs ve huşû ve huzur-u kalb ile; namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; mübarek mevkilerde, özellikle mescidlerde; Cumâ’da, özellikle saat-i icâbede; üç aylarda, özellikle meşhur gecelerde; Ramazan’da, özellikle Kadir gecesinde.” Zikredilen şartların, birlikte bulunduğu oranda duânın makbûliyetinin artacağı da, ayrıca belirtilir.2

“Duânız olmazsa ne ehemmiyetiniz var?”3 ve “Duâ edin, size cevap vereyim”4 âyetlerinin tefsîrinde önemli duâ üsluplarına da işâret eden Bedîüzzaman’a göre; âdâbına uygun olarak Cenâb-ı Hak’tan bir şey istendiğinde, Cenâb-ı Hak verir. Duâda kullanılan önemli üsluplar ve diller şunlardır:

1-İstidat dili: İstidat ve yeteneklerin dili ile istenen şey dâimâ verilir. Tüm varlıkların istidat dili ile yaptıkları duâlar Allah’ın dergâhına yükselmekte ve kabûl görmektedir. Buna tüm kâinât şahittir.

2-Fıtrî ihtiyaç dili: İstenen şey, fıtrî bir ihtiyaç ise, kabûl edilir. Duâlarını fıtrî ihtiyaç diliyle yapan canlılar, ihtiyaçlarına ummadıkları şekillerde nâil olmaktadırlar.

3-Iztırar dili: Zorda kalan ve dert çeken acı sahibi birisinin “acı diliyle” yaptığı duâyı Cenâb-ı Hak makbul sayar.

4-Hâl ve fiil dili: Bizzat fiil ve davranışlarıyla uygun tutum sergilenerek yapılan duâlar makbûle şâyândır. Sebepleri bir araya getirmek, Allah’ın istenen şeyi vermesi için, görmek istediği bir fiilî duâ hâlidir. Meselâ hasta olan birisi doktora, eczâcıya Allah’tan şifâ talebiyle gider, ilaçlarını Allah’tan şifâ talebiyle alır ve kullanır. Hastanın bu hâli bir duâ vaziyetidir ki, Cenâb-ı Hak katında makbul sayılır. Yine meselâ bir çiftçi, Cenâb-ı Hak’tan bereketli ürün istemek için, toprağı sürmekle rahmet kapısını çalmış olur.

5-Söz ve kalp dili: İlk dört dil ile ulaşılmayan bir istek ve ihtiyaç için nihâyet söz dili ile duâ edilir ve Cenâb-ı Hak’tan istenir. Kul, güç yetiremediği konularda diliyle ve kalbiyle Allah’ın kudret ve rahmetine sığınır, Cenâb-ı Hak da bu sığınışı inşaallah kabul eder.

Duâ da bir ibâdet olduğundan, dünyevî maksatlar gaye edilerek yapılmayacağını beyan eden Üstad Saîd Nursî, ibâdetin gâyesinin uhrevî olduğunu, dünyevî maksatların ise ancak bu ibâdetin özel vakitleri hükmünde olduğunu kaydeder. Bedîüzzaman’a göre, belâların gelmesi, dertlerin verilmesi, hastalıkların ve muzır şeylerin musallat olması bazı duâların husûsî vakitleridir. Bu vakitlerde Cenâb-ı Hakk’a duâ edilmelidir. Ancak belâlar gitmez ise, “Duâm kabul olmadı” denilmemeli; “Duânın vakti bitmedi” denilmeli ve duâya devam edilmelidir. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemelidir. (5)

Rükû ve secde halinde yaptığımız tesbihler zâten birer ilticâdan, sığınıştan ve duâdan ibârettirler. Bu tesbihler sünnettirler. Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Sizden biriniz rükûa varınca rükûda üç kez ‘Sübhâne Rabbiye’l-Azîm’ dese rükûu tamam olur ve bu en azıdır. Ve secdeye varınca secdesinde üç kez ‘Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ’ dese secdesi tamam olur ve bu en azıdır.”6

Huzeyfe de (ra), Resûl-i Ekrem’in (asm) rükûda ‘Sübhâne Rabbiye’l-Azîm’; secdede ise ‘Sübhâne Rabbiye’l-A’lâ’ dediğini bildirmiştir.7

Bu tesbihlerin üçer kez söylenmesi sünnete uyulması açısından yeterlidir. Ancak tek başına namaz kılanlar veya cemaatin rızâsını alan imamlar bu tesbihleri yediye kadar, hattâ on bire kadar çıkarabilirler.

Bu tesbihlerin dışında rükûda veya secdede ilâve duâ ve zikir söylemek için yine sünnete bakarız. Cemaat namazını uzatmaktan sakınmak kaydıyla; sünnette var olan tesbih, zikir ve duâları tek başına kıldığımız namazlarda alabiliriz. Ancak ne rükûda, ne secdede, ne de namazın başka bir yerinde kendimize ait ifâdeler kullanamayız ve bize ait sözler sarf edemeyiz.

Şüphesiz Peygamber Efendimizin (asm) rükû ve secdede yaptığı başka duâlar da vardır. Meselâ tek başına namaz kılarken veya cemaatin rızâsı alınmış ise, secdede, “Allahümme leke secedtü ve bike âmentü ve leke eslemtü secede vechî lillezî halakahû ve savverahû ve şakka sem’ahû ve besarahû tebâreka’llahü ehsenü’l-hâlikîn” duâsı yapılabilir.8 Sünnette gelen başka duâları yapmak da mümkündür.

Bu duânın mânâsı şöyledir: “Allah’ım! Senin için secde ettim. Sana îman ettim. Sana teslim oldum. Yüzüm, kendisini yaratana ve şekil verene, görmesi için göz oyuğunu yarıp gözü yerleştirene, işitmesi için kulak yerini yarıp kulağı yerleştirene secde etmiştir. Yaratıcılık mertebelerinin en güzelinde olan Allah’ın şânı ne yücedir!”

Secdede tesbih ifâdelerini söylerken kalben bağışlanmayı dilememiz ve hayır istememiz de yeterli olur.

Dipnot:
1-Tirmizî, Duâ, 2;
2-Bedîüzzaman, Mektûbat, s. 270;
3-Furkân Sûresi, 25/77;
4-Mü’min Sûresi, 40/60;
5-Bedîüzzaman, Sözler, s. 287;
6-Tirmizî, Namaz, 193;
7-Müslim, 772; Tirmizî, Namaz, 261;
8-Müslim, 771.