Cevşen´de ve Kuran´da Sultan ismi

Burdur’dan Tahsin Bey: *“Allah’ın esmâsı içinde Sultan ismi var mıdır?”

 

Allah’ın güzel isimleri içinde Sultan ismi vardır. Sultanlık, saltanat sahibi olmak; saltanat ise, güç, kuvvet, iktidar ve hâkimiyet demektir. Kâinat saltanatının Sahibi ve kâinatın Sultan’ı Yüce Allah’tır. Her şeyde tek galip ve üstün Cenâb-ı Hak’tır. O her şeyin Sultan’ıdır. O, Kendisi üstün ve güçlü olan; dilediğine de üstünlük, güç ve kudret Verendir.

Cevşen’de ismen geçen1 Sultan ismi, Kur’ân’a fiil türevleri ile girmiştir. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Allah peygamberlerine dilediği kimselere karşı üstünlük ve güç (taslît) verir.”2 Bir diğer âyette; “Allah dileseydi onları üzerinize taslît ederdi (musallat ederdi) de sizinle savaşırlardı.”3 Diğer bir âyette: “De ki: Rabb’im! Beni dâhil edeceğin yere hoşnutluk ve esenlikle dâhil et. Çıkaracağın yerden de hoşnutluk ve esenlikle çıkar. Katından beni destekleyecek bir sultanlık (güç ve kuvvet) ver.”4

Risâle-i Nur’da geçiyor ki, her yaratığın yüzüne ve herkesin cephesine öyle bir mühür vurulmuştur ki, Ezel ve Ebed Sultan’ı olan Cenâb-ı Hak’tan başka hiç kimsenin o mührü vurmasına imkân yoktur.5 Bediüzzaman’a göre, şu muhteşem kâinat, perde arkasında muhteşem bir saltanatın hükmettiğine delâlet etmektedir. Yeryüzü meydanında melekler, cinler, insanlar, hayvanlar ve şuursuz bitkiler taifesinden her birisi, muntazam bir ordu gibi Sultan-ı Ezelî’nin sonsuz şefkatiyle ve Rahmetiyle hayatlarını sürdürmektedirler. Böyle bir saltanat, elbette Kendisine lâyık raiyet istemektedir. Bütün raiyetin bu her gün dolup boşalan misafirhanede toplanmış olmaları, raiyetin bir manevra için burada bulunduklarını; bunu, Sultan-ı Ezelî’nin harika san’atlarını temaşa ettikten sonra pek fazla durmayarak gitmelerinden, ardından serginin de her dakika değişmesinden anlamak mümkündür! Bu durum gösteriyor ki, şu misafirhane, şu meydan ve şu sergilerin arkasında daimî saraylar ve sürekli meskenler, şu sergide gösterilen harika san’atların, numunelerin ve sûretlerin yüksek asıllarıyla dolu bağ ve hazineler içinde vardır. Burada çabalamak onlar içindir. Şurada çalıştırıyor, orada ücret veriyor.6 Şu bekasız misafirhanede ve şu devamsız imtihan meydanında çok geniş merhamet eserleri gösteren7; misafirlerini ve misafirhanelerini sürekli değiştiren Sultan-ı Sermedi, diğer memleketinde daimî menziller, yüksek mekânlar, sabit makamlar, baki meskenler, mukim ahali ve mesut kulları bulunduğunu binlerce sadık elçileriyle zaten haber vermiştir.8

İçinde bulunduğumuz fani âlemdeki her şeyin suretlerinin, âhiret âleminde bâkî meyveler vereceğini belirten Bedîüzzaman, Sultan-ı Ebedî’nin şu yıkılmaya meyyal menzillerde ve zevale mahkûm meydanlarda bile yüksek hikmet, geniş inayet, ulvî adalet ve büyük merhamet eserleri gösterdiğini; binaenaleyh, O Sultan-ı Sermedî’nin ebedî âhiret âleminde daimî mekânları, sabit meskenleri ve daimî ve mukim sakinlerinin bulunduğunda asla şüphe duyulmaması gerektiğini; aksi takdirde şu görünen hikmet, inayet, adalet ve merhameti de inkâr etmek lâzım geleceğini kaydeder.9

Saîd Nursî’ye göre, küçükten büyüğe bütün kâinatta, mikro plândan makro plâna bütün mevcudatta öyle eksiksiz bir intizam ve öyle muazzam bir birlik vardır ki, bu varlıkların Sânii ve Müdebbirinin, bu memleketin Sultanı ve Mürebbisinin, bu sarayın Sahibi ve Banisinin bir, tek, Vâhid ve Ehad olduğunu; misli, naziri, veziri, muini, yardımcısı, şeriki, ortağı, zıddı, aczi ve kusuru asla olmadığını göstermektedir. Evet, intizam tam bir vahdettir. Tek bir düzenleyici ister. Münakaşa getiren şirki ve ortaklığı asla kaldırmaz.10 Keza, hiçbir saltanat yoktur ki, o saltanata itaat edenlere mükâfatı ve isyan edenlere mücazatı bulunmasın. Elbette Rubûbiyet-i mutlaka mertebesinde bir saltanat-ı sermediyenin, o saltanata iman ile intisap ve itaat ile fermanlarına teslim olanlara mükâfatı ve o izzetli saltanatı küfür ve isyanla inkâr edenlere de mücazatı, o Rahmet ve Cemale, o İzzet ve Celâle lâyık bir tarzda bulunacaktır! Sultanu’d-Deyyân ismi bunu haber veriyor!11

Bediüzzaman’a göre, insanlar Sultan-ı Ezelî’nin kudretiyle yokluk karanlıklarından aydınlık varlık âlemine çıkarılan mahlûklardır. Sultan-ı Ezelî bütün mahlûklar arasından emanet-i kübrâ için biz insanları seçmiştir. İnsanlar, haşir yoluyla ebedî saadete müteveccihen hareket etmektedirler. Hazret-i Muhammed (asm) bu büyük insan kervanına Sultan-ı Ezelî’den aldığı risâlet göreviyle başkanlık etmektedir. Kur’ân-ı Azîmüşşân da, Sultan-ı Ezelî’nin Peygamber Efendimiz’e (asm) verdiği peygamberlik beratıdır.12 İnsan ise Ezelî Sultan’ının ihsanlarının san’atlı cevherleriyle süslenmekte, O’nun nazar-ı şuhûduna kendini îmânî bir şuurla arz etmektedir. Bu vazife, insanın yaratılmasına yeterli bir sebeptir.13

Dipnotlar:
1- A. Z. Gümüşhânevî, M. Ahzab, 2/232,
2- Haşr Sûresi, 59/6,
3- Nisâ Sûresi, 4/90,
4- İsrâ Sûresi, 17/80,
5- Mesnevî-i Nûriye, s. 14,
6- Sözler, s. 56,
7- Sözler, s. 80,
8- Sözler, s. 77, 82,
9- Mesnevî-i Nûriye, s. 42,
10- Şuâlar, s. 149,
11- Şuâlar, s. 192,
12- İşârâtü’l-İ’câz, s. 18,
13- Şuâlar, s. 84