Cennet köşkünde

 Cennet rumuzlu okuyucumuz: “Cennetten, cennete giren kişilerin mutluluklarından ve cennet nimetlerinden bahseder misiniz.”

Bediüzzaman’ın ifadesiyle: “Cennete dâir, Cennetten daha güzel, hûrilerinden daha latîf, selsebilinden daha tatlı olan beyânât-ı âyât-ı Kur’âniye kimseye söz bırakmamıştır ki, fazla birşey söylensin.” 1 Cennet, cennet ehli ve cennet nimetleri hakkında tek söz, cennet Hâlık’ının ve cennet Hâlık’ının izniyle konuşan Şerefli Elçisinindir (asm). Sözü yorumsuz âyetlere ve hadislere bırakalım.
“Cennette iyiler, karışımı kâfûr olan dolgun ve zengin bir kadehten içerler. Bu, Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar verdikleri sözü yerine getirirler ve şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarlardı. Düşküne, yetime ve esire seve seve yemek yedirirler ve “Size sırf Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz sert ve belâlı bir günde Rabbimizden korkarız” derlerdi. Allah da onları o günün fenalığından korumuş, yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç vermiştir. Sabırlarına karşılık onlara cenneti vermiş ve cennette ipekten elbiseler ihsan etmiştir. Orada donatılmış koltuklar üzerine dayanmışlardır. Orada ne yakıcı güneş görürler, ne de şiddetli soğuk. Üzerlerine cennet gölgeleri sarkmış, meyveleri bol bol önlerine konmuştur. Yanlarında gümüşten kaplar, billur kupalar dolaştırılır. Gümüşten öyle kadehler ki onları hizmetkârlar türlü türlü biçimlere koymuşlardır. Onlara orada bir dolu kadeh sunulur ki, karışımı zencefildir. Bu orada bir pınardır ki, adına “selsebil” derler. Etraflarında ölümsüz hizmetçiler dolaşır, onları görünce saçılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, her tarafta yığınla nimet ve pek büyük bir saltanat görürsün. Cennet halkının üzerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır. Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. Rableri onlara temiz bir içecek içirir. Onlara şöyle denir:
“İşte sizin mükâfatınız budur. Gayretiniz karşılığını bulmuştur.” 2
Ebû Saîd el-Hudrî (ra) anlatmıştır: Peygamber Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Allah cennet halkına:
“Ey Cennet halkı!” diye seslenir.
Onlar: “Emrin başımızın tâcı ey Rabbimiz! Buyur! Senin iki elinde hayır vardır!” derler.
Allah Azze ve Celle: “Halinizden hoşnut musunuz?” buyurur.
Cennet halkı: “Nasıl hoşnut olmayalım ey Rabb’imiz; yarattıklarından hiçbir kimseye vermediğin bunca nimetleri bize ihsan buyurdun” derler.
Allah Celle Celâlühü: “Ben sizlere bundan daha şerefli ve fazîletli nimet vereceğim” buyurur.
Cennet ahâlisi: “Ey Rabb’imiz; bunlardan daha fazîletli ve daha şerefli nimet var mı ki?” derler.
Cenâb-ı Allah (cc): “Ben sizin üzerinize rıdvânımı (rızâmı ve hoşnutluğumu) indiriyorum. Artık bundan sonra sizlere ebediyen gazap etmeyeceğim” buyurur. 3
Ebû Saîd el-Hudrî (ra) bildirmiştir: Resûlullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Cennet halkı Cennette kendilerinden yükseklerdeki ehl-i guref denilen bir takım köşklerin sahiplerini uzaktan uzağa güçlükle görebileceklerdir. Nasıl ki, gündüz doğu veya batı ufkundan ışıklı kalan parlak iri yıldızı, kendileri ile yıldız arasındaki mesâfe uzaklığından dolayı dikkatle bakanlar seçip görebilirler.”
Sahabeler (ra): “Yâ Resûlallah! O yüksek köşkler Peygamberlerin menzilleri midirler? Başkaları oralara erişemezler mi?” diye sordular.
Resûlullah Efendimiz (asm): “Evet, o köşkler Peygamberlerin menzilleridirler. Fakat başkalarına da verilebilen makamlardır. Hayatım kudret elinde bulunan Allah’a yemin ederim ki, kendilerine yüksek yerlerde köşk verilen erler Allah’a hâlisâne îmân etmiş ve Peygamberleri tasdik etmiş kişilerdir” buyurdu. 4
Enes bin Mâlik (ra) bildirmiştir: Allah Resûlü (asm) buyurdu ki: “Cennette bir çarşı vardır. Cennet halkı o çarşıya her Cuma günü gelirler. Orada bir şimal rüzgârı eser ki, onların yüzlerine ve elbiselerine en güzel koku türlerini serper. Bu rüzgârla Cennet halkının güzellikleri ve cemâlleri artar da artar! Âileleri yanına güzellikleri ve cemâlleri artmış olarak dönerler. Âileleri onlara:
“Vallahi, sizlerin bizden sonra güzelliğiniz ve cemâliniz artmıştır!” derler. Onlar da âilelerine:
“Vallahi sizler de öylesiniz! Bizden sonra sizin de güzellikleriniz ve cemâliniz artmıştır!” derler. 5
Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: Resûlullah Efendimiz (asm) buyurdu ki: “Cennette bir çağırıcı şöyle ilân eder: “Dâimâ sıhhatte kalmak ve ebediyen hasta olmamak sizin hakkınızdır! Dâimâ yaşamak ve ebediyen ölmemek sizin hakkınızdır! Dâimâ genç kalmak ve ebediyen ihtiyarlamamak sizin hakkınızdır! Dâimâ nimetler içinde hoş olmak ve ebediyen sıkıntı ve şiddete maruz kalmamak sizin hakkınızdır!”
Peygamber Efendimiz (asm) devamla: “Bu Cenâb-ı Hakk’ın şu âyetiyle bildirilmiştir: “Onlara: “İşte size Cennet! Yapmakta devam ettiğiniz iyi amellere karşılık ona vâris kılındınız!” diye îlân edilir.” 6

Dipnotlar:
1. Sözler, s. 458.
2. İnsan Sûresi, 76/5-22.
3. Müslim, Cennet, 2.
4. Müslim, Cennet, 11.
5. Müslim, Cennet, 13.
6. Hadis: Müslim, Cennet, 22; âyet: A’râf Sûresi, 7/43.