Bid´at ve sünnet üzerine

Abdurrahim Bey: “Bid’at nedir? Bid’atın makbul olanı ve olmayanı var mıdır? İbâdet maksadı ile yapılan, fakat Hazret-i Peygamber’in (asm) yapmadığı amelleri-ibâdetleri Allah kabul etmez mi?”

 

İslâmiyet son dindir. Kurucusu Cenâb-ı Allah’tır. Tebliğcisi Hazret-i Muhammed’dir (asm). Farz, vacip, sünnet ve müstehap bütün esasları vahiy ürünüdür, Hazret-i Peygamber Efendimizin (asm) nübüvvet nazarından geçmiştir. Peygamber Efendimiz (asm) hayattayken tamamlanmış, kemale erdirilmiş bir dindir.

Bid’at, lügatte, sonradan ortaya çıkan şey, dinin aslında olmayan yeni icat, dinden olmayıp dindenmiş gibi gösterilmek istenen yeni buluş, sonradan türeyen dinî anlayış demektir. Dînî bir terim olarak bid’at, Hazret-i Peygamber (asm) ve onun ashabından sonra ortaya çıkan ve aslı dine dayanmadığı halde dinî bir çerçeve içinde sunulan yeni yaklaşımlar ve yeni âdetlerdir.

Bid’atın zıttı sünnettir. Resûl-i Ekrem’den (asm) ve onun ashabından sahih olarak rivayet edilen her şey sünnet kapsamındadır. Bid’ate lüzum yoktur. Çünkü sünnet vardır, sünnet boşluk bırakmamıştır, bütün yeni durumları da sünnet zapt etmiştir. Çünkü bu din eksik bırakılmamış, tamamlanmıştır. Zaten eksik bırakılmış olsaydı, yine beşer aklıyla değil, vahiyle tamamlanacaktı. Vahiy bu dini tamamladığına göre, beşer aklına yeni icatla ilgili bir mesele bırakılmamıştır.

İçtihat bid’at değildir, sünnettir. Çünkü içtihat, yeni durumlara Kur’ân ve Sünnetten çözümler bulmaktan ibarettir. Din ile doğrudan ilgisi olmayan teknik araç gereçlerin bid’atle ilgisi yoktur. Meselâ hacca deve ile gitmek yerine uçak ile gitmek bid’at değildir. Ezan okurken hoparlör kullanmak bid’at değildir. Teypten Kur’ân-ı Kerim dinlemek bid’at değildir. Camiye, ihtiyaç varsa otomobil ile gitmek bid’ât değildir. İnternet ortamında dini tebliğ etmek bid’at değildir. Yemekte kaşık, çatal ve bıçak kullanmak bid’at değildir. Bunların hepsi teknik araç gereçlerden ibarettir. Bunlar dinin özü ve aslı ile ilişkisi olmayan kullanım araçlarıdır.

Bedîüzzaman’ın tanımıyla bid’at, ahkâm-ı ubûdiyette yeni icatlar çıkarmaktır. Kur’ân’ın, “Bu gün size dininizi kemâle erdirdim.” 1 sırrı ile çeliştiği için İslâmiyet’te bid’at reddedilmiştir. Çünkü bu âyet, İslâmiyet’in Hazret-i Peygamber Efendimizin (asm) risâletiyle birlikte kemâle erdiği bildiriliyor. Bid’at ise bu esasa zıttır.

Bidat yerine terk edilmiş ve unutulmuş sünnetleri ihya etmeli, yaşamalı ve yaşatmalıyız. Peygamber Efendimiz (asm) buyurmuştur ki: “Kim benden sonra terk edilmiş bir sünnetimi keşfedip, bulup, hatırlayıp yaşatırsa onunla amel eden herkesin ecri kadar o kimseye -onların sevabından hiçbir şey eksiltilmeden- sevap verilir. Kim de Allah’ın ve Resûlü’nün rızâsına uygun düşmeyen bir kötü bid’at icat ederse, onunla amel eden insanların günahları kadar o kişiye -onların günahlarından hiçbir şey eksiltilmeden- günah yükletilir.” 2 Peygamber Efendimiz (asm) bir diğer hadislerinde: “Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ateştedir.” 3 buyurmuştur.

İslâm bilginleri bid’ati iki gurupta incelemişlerdir: 1- Bid’at-i seyyie, 2- Bid’at-i hasene.

1- Bid’at-i seyyie: Kötü ve zararlı olduğunda şüphe olmayan bid’atlerdir. Bunlar, Allah katında makbul olmadığı konusunda kesin deliller bulunan bid’atlerdir. Meselâ ezanı aslından değil de, Türkçe veya başka bir dilde okumak bid’at-i seyyiedir. Üstad Said Nursî Hazretlerinin bir dönem Câmilere girdiğini söylediği bid’atler ezanın Türkçe okunması gibi İslâm dininin ibadetlerini değiştirme ve ibadette yeni usûl getirme girişimleridir ve makbul değildir. Keza türbeleri ziyaret esnasında kabir ziyareti ile izah edilemeyecek şekilde türbelere horoz adamak, türbelerde mum yakmak, dilek dilemek… vs. bid’at-i seyyieye örnek olarak verilebilir.

2-Bid’at-ı hasene: Kötü ve zararlı olmadığı düşünülen ve kısmen de olsa kabul edilebilir bid’atlerdir. Ölenin ardından dinî bir heyecanla mevlit merasimi düzenlemek, ölenin ardından kırkıncı gün, elli ikinci gün… vs düzenleyerek bu günlerde dinî toplantılar yapmak, ölenin bedenî ve malî ibadet borçlarını para çevirmekle düşürmeyi amaçlayan ıskat ve devir gibi uygulamalara bid’at-i hasene denmiştir.

Yukarıda da zikrettiğimiz, “Bu gün size dininizi tamamladım” âyeti hiçbir şekilde bidate lüzum olmadığını bildiriyor ve bid’ate meyledenleri uyarıyor.

Dipnotlar:

1- Mâide Sûresi: 3.
2- Tirmizî, İlim, 2817.
3- Beyhâkî, Sünen, 3/213, 214.