Anne ve Baba hukuku

Yalova’dan bayan okuyucumuz: “Anne ve baba hukukunu gözetmenin önemi, faziletleri ve hikmetleri nedir?”

 

Anne ve babaya iyilik etmek ve onların hukukunu gözetmek, Kur’ân’ın bizzat ilgilendiği bir konudur. Cenâb-ı Hak şöyle buyurur: “Rabb’in, yalnız Kendisine ibâdet etmenizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına erişecek olursa, onlara sakın ‘Öf!’ bile deme, onları azarlama, onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ve tevâzu kanadını ger ve de ki: ‘Ey Rabb’im! Nasıl onlar beni küçükken besleyip büyüttülerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.’ Sizin içinizde olanı Rabb’iniz hakkıyla bilir. Eğer siz salih kimseler olursanız, muhakkak ki O, Kendisine yönelenler için çok bağışlayıcıdır. Akrabâya, yoksula ve yolda kalmışlara hakkını ver. Malını israf ederek saçıp savurma.”1

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadislerinde: “Anne ve babası yanında ihtiyarladığı halde onları râzı etmek sûretiyle Cennete giremeyen kimsenin burnu yere sürtülsün!”2 buyurmuş, bir diğer hadislerinde de, “Şu beş şeyin cezâsı dünyada hemen verilir: 1-Zulüm yapmak, 2- Hâinlik etmek, 3-Anne-babaya eziyet etmek, 4- Akrabalarla ilişkiyi kesmek, 5-Yapılan iyiliği görmemek”3 buyurmuştur.

Hânesinde ihtiyar anne-babası veya akrabasından ya da îman kardeşlerinden bir amelmande veya âciz ve hasta bir şahıs bulunan kimseleri yukarıdaki emirlere dikkat etmeye çağıran Bedîüzzaman, bu âyetlerin ihtiyar anne ve baba için beş derece şefkate davet ettiğini kaydeder. Âyeti tahlil edersek bu beş derece şefkatin şunlar olduğunu görürüz:

1-Anne ve babaya “Öf” bile deme! 2- Anne ve babayı azarlama. 3- Anne ve babaya yumuşak sözlü ve tatlı dilli ol. 4- Anne ve babaya merhamet ve tevâzû kanadını ger. 5-Anne ve baba için Rabb’ine duâ ve niyâzında de ki: “Rabb’im! Onlar beni nasıl küçükken besleyip büyüttüler ve beni terbiye ettilerse, Sen de onlara öylece merhamet buyur.”

Saîd Nursî, ihtiyar anne ve babaya gösterilmesi gereken şefkat ve merhametin sebep ve hikmetlerini şöyle sıralar:

OKU:   Yer ve gök duâ ile dönüyor!

1- Dünyada en yüksek hakîkat, anne ve babanın evlatlarına karşı şefkatleridir.

2- Dünyada en yüksek hukûk, anne ve babanın şefkatine mukâbil hakları olan hürmettir. Çünkü anne ve baba hayatlarını, çocuklarının hayatları için hiç tereddüt etmeden fedâ etmektedirler.

3- Öyle ise insanlığı kaybolmamış ve canavarlaşmamış her bir evlat, o muhterem, sâdık ve fedâkâr dostlara hâlis şekilde hürmet etmeli, samîmî olarak hizmet etmeli, rızâlarını tahsil ve kalplerini hoşnut etmelidir.

4- O mübârek ihtiyarların vücutlarını ağır görüp ölümlerini arzû etmek çirkin bir alçaklıktır, kara bir vicdansızlıktır, acı bir zulümdür.

5- İhtiyar veya işten kalmış kişiler aslında içinde barındırılan evin bereket direği, rahmet vesîlesi ve musîbetlerin defedicisi hükmündedir. Bundan dolayı evinde hasta, sakat, yaşlı gibi bir amelmande barındıran kişi, “Maîşetim dardır; idâre edemiyorum” dememeli, bilâkis onların yüzünden gelen bereket olmasaydı geçim darlığının daha ziyâde olacağını bilmelidir.

Üstad Bedîüzzaman’a göre, nihâyet derecede Rahmân, Rahîm, Latîf ve Kerîm olan Hâlık-ı Zülcelâl-i ve’l-İkrâm’ın, çocukları dünyaya gönderdiği vakit arkalarından rızıklarını da gayet latîf bir biçimde memeler musluğundan gönderdiğine kâinâttaki her şey şâhitlik eder. Öyleyse, Hâlık-ı Zülcelâl-i ve’l-İkrâm’ın, çocuk hükmünde bulunan ve çocuklardan daha ziyâde merhamete lâyık ve şefkate muhtaç olan ihtiyarların rızıklarını dahî bereket sûretinde gönderdiğinden şüphe etmemek gerektir. Emin olmalıdır ki, Cenab-ı Hak onların rızıklarını sırf rahmet hazinesinden gönderir; onların geçimlerini gözü doymayan cimri insanlara yükletmez.

Bedîüzzaman Hazretlerine göre, “Şüphesiz ki rızık veren, mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır”4 ve “Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir”5 âyetlerinin ifade ettikleri hakikati, bütün canlılar hâl diliyle bağırıp ilân ediyorlar. Hatta değil yalnız insan cinsinden yaşlı, hasta ve özürlü gibi yardıma muhtaç bireylerin, insanlara arkadaş olarak verilen hayvanların rızıkları dahi bereket sûretinde geliyor.

OKU:   Kur’ân cariyeliğe nasıl bakıyor?

Saîd Nursî Hazretleri bu hakikati kendi yaşadığı bir olayla şöyle teyid eder: “Kendim gördüğüm bir misâl: Benim yakın dostlarım bilirler ki; iki-üç sene evvel her gün yarım ekmek,—o köyün ekmeği küçük idi—muayyen bir tayinim vardı ki, çok defa bana kâfî gelmiyordu. Sonra dört kedi bana misafir geldiler. O aynı tayinim hem bana, hem onlara kâfî geldi. Çok kere de fazla kalırdı. İşte şu hâl o derece tekerrür edip bana kanaat verdi ki, ben kedilerin bereketinden istifade ediyordum. Kat’î bir sûrette ilân ediyorum: Onlar bana bar değil; hem onlar benden değil, ben onlardan minnet alırdım.”6

Bedîüzzaman, bu hatırasını anlatmak sûretiyle evdeki kedi gibi mübarek hayvanların bile rahmet ve bereket vesîlesi olduğunu ifade ettikten sonra şöyle haykırır: “Ey insan! Madem canavar sûretinde bir hayvan, insanların hanesine misafir geldiği vakit berekete medar oluyor; öyle ise mahlûkatın en mükerremi olan insan ve insanların en mükemmeli olan ehl-i iman ve ehl-i imanın en ziyade hürmet ve merhamete şayan aceze, alil ihtiyareler ve alil ihtiyarların içinde şefkat ve hizmet ve muhabbete en ziyade lâyık ve müstehak bulunan akrabalar ve akrabaların içinde dahi en hakikî dost ve en sadık muhib olan peder ve valide, ihtiyarlık halinde bir hanede bulunsa, ne derece vesile-i bereket ve vasıta-i rahmet ve ‘Beli bükülmüş ihtiyarlarınız olmasa idi, belâlar sel gibi üstünüze dökülecekti’ hadisinin sırrıyla, ihtiyarların ve sakat kimselerin ne derece sebeb-i def’-i musibet olduklarını sen kıyas eyle.

“İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın ‘Ceza amel cinsinden gelir’ sırrıyla, sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve serîü’t-teessür kalblerini rencide etmek ile ‘Dünyada da, âhirette de kaybetmiştir’7âyetinin sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman’ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.”

OKU:   Müfritane irtibat üzerine

Üstad Hazretleri, yaşlılara ve anne babaya hürmet ve hizmet konusunda talebelerinden de örnek verir: “Âhiret kardeşlerimden Mustafa Çavuş isminde bir zat vardı. Dininde, dünyasında muvaffakıyetli görüyordum. Sırrını bilmezdim. Sonra anladım ki, o muvaffakıyetin sebebi: O zât ise, ihtiyar peder ve validelerinin haklarını anlamış ve o hukuka tam riayet etmiş ve onların yüzünden rahat ve rahmet bulmuş. İnşallah âhiretini de tamir etmiş. Bahtiyar olmak isteyen ona benzemeli.”8

Bize düşen ihtiyar olmuş ve bizden hizmet bekleyen anne ve babamıza hizmet etmek ve hizmette kusur etmemektir. Bu konuda eşler birbirine yardımcı olmalıdır. Mümkünse eşler birbirinin anne ve babaya dayalı hizmetini paylaşmalı, mümkün değilse hiç değilse eşinin anne ve babasına hizmet görevini yapmasına kolaylık sağlamalı, bu hizmeti yok saymamalıdır. Bundan dolayı eşine kırılıp gücenmemelidir.

Dipnotlar:
1- İsrâ Sûresi, 17/23-26
2- Câmiü’s-Sağîr, 3/2271
3- Câmiü’s-Sağîr, 3/2075
4- Zâriyât Sûresi, 51/58
5- Ankebût Sûresi, 29/60
6- Mektûbât, s. 251
7- Hac Sûresi, 22/11
8- Mektûbât, s. 252

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir