Yüz şehid sevabı nasıl kazanılır?

Aydın’dan Turgay Namdar: “Fesad-ı Ümmet zamanda benim bir sünnetime ittiba eden yüz şehidin ecrini kazanabilir. Hadisinde geçen bisünneti kelimesinin anlamı nedir. Buradan -benim sünnetimi-, -benim herhangi bir sünnetimi- ya da -benim münhasır bir sünnetimi- hangisini anlamak gerekir. Yani meselâ sünneti ihya maksadıyla dişlerini fırçalamak yüz şehit sevabı kapsamında mıdır? Buradaki kelimenin anlamı eğer münhasırlık ifade ediyorsa, yani -bir sünnetimi- anlamı varsa hangi sünneti anlamak lâzım? Bu sünnet bazı hadislerde ifade edilen her şart altında dâvâsında sadâkati ifade eden “bir elime güneşi, bir elime ayı verseler dâvâmdan vazgeçmem” hadisinde ifade edilen mesleği devam ettiren anlamında anlaşılabilir mi?”

YÜZ ŞEHİD SEVABI

Öncelikle sünnete ittibaya verilen yüz şehitlik mertebe, rahmetin bizim için ne büyük müjde ve sürprizlerle dolu olduğunu gösteriyor. Bizden istediği ise sadece niyet ve yöneliş…

Sünnetin tamamına muvaffak olamayacağımız aşikârdır. Bu hadis bunu kast etmiyor. Bu hadis, yapabileceklerimizi azımsamamayı, küçümsememeyi ve ihmal etmemeyi kast ediyor. Böyle helâket ve felâket asrında sünnet namına yapabileceklerimizi yapmak bize yüz şehit sevabı kazandırmaya inşallah yeterlidir.

Bu hadisten münhasır bir sünneti anlayıp diğer sünnetleri dışarıda bırakmayı elbette anlamıyoruz. Çünkü sünnetin esasen sevap bakımından önemlisi-önemsizi söz konusu değildir. Eğer bir davranışta nebevî koku varsa, bu davranışı sünnet niyetiyle yaptığımızda yüz şehit sevabı kazandırma potansiyeli bulunan bir amel işlemişizdir demektir.

Üstad Hazretleri’nin verdiği misali sondan başa doğru okuyalım:

Şehit sevabı kazanmak için kalbin Cenâb-ı Hakk’a müteveccih olması gerekiyor. En küçük bir muameleyi sünnet üzere gerçekleştirdiğimizde o en küçük muamele ibadet değeri kazanıyor. Adi ve sıradan bir davranış olmaktan çıkıyor; Cenâb-ı Allah’ın rızasını kazandıran bir davranış makamına yükseliyor. Nitekim “Sünnete ittibâ etmek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı hatıra getiriyor. O ihtardan, o hâtıra, bir huzur-u İlâhî hâtırasına inkılâp eder.”1 İşte huzur-u İlâhî haşyeti insana şehit sevabı kazandırıyor. Fesad-ı ümmet zamanında bu haşyeti yakalayanlar ise şehitlik mertebesini yüze katlamış oluyorlar.

Bu, zor zamanın, helâket ve felâket asrında sünnete sadâkat göstermenin, fesad-ı ümmet zamanında her tarafta bid’at salgını varken, bid’atten yüz çevirip, sünnet üzere istikamette olmanın getirdiği muzaaf bir sevaptır. Ve küçük büyük her sünnette bu potansiyel vardır.

Bu sebeple Bediüzzaman diyor ki: “İşte, bu sırra binaen, Sünnet-i Seniyyeye ittibâı kendine âdet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevabdar yapabilir.”2

Dipnotlar:

1- Lem’alar, s. 55.
2- Lem’alar, s. 55.