Yeni Haruriyeler mi var?

Sakarya’dan Mehmet Hanifi Tepe: “Kadınların hayız halinde namaz kılamayacağını, fakat oruç tutabileceğini Bakara Sûresi’nin 183 ve 184. âyetlerinden çıkaran ve yayan birisi var burada. Ne söyledimse ikna edemedim. Bu fikirler nereden yayılıyor? Bu fikirlere karşı neler söylenebilir?”

DÖRT MEZHEP NASSDA TEVİL YAPMADI!

Kadınların hayız ve loğusa halinde neler yapıp neler yapamayacağı meselesi yeni bir mesele değil! Konu hakkında bu günlerde hiç kimseye yeni bir vahiy de inmiş değil!

Bu konu bin küsur sene önce dört mezhebin önüne gelmiş, dört mezhep konuyu müzakere etmiş ve ellerine ulaşan nasslar (âyet ve hadisler) çerçevesinde içtihatlarını ortaya koymuşlardır.

Daha doğrusu dört mezhep de bu konuda yeni bir şey söylememiştir. Nassta (âyet ve hadiste) ne varsa onu söylemiştir.

Dört mezhep nassta bir şey, bir hüküm, bir emir varsa, bunu aynen alıp kabul ederler, asla tevil yapmazlar ve konuyu asla saptırmadan olduğu gibi alır ve hüküm haline getirirlerdi. Nassta bir şey yoksa içtihat ederlerdi.

Dört mezhebin dördü de hiçbir meselede nassı saptırmamışlardır! Nassı kafalarına uydurmamışlardır! Onun için “hak” kalmışlardır!

YENİ HARURİYELER Mİ VAR?

Şimdi ne oluyor, bir takım insanlar zuhur ediyor, Kur’ân’a dayandığını söyleyerek bin dört yüz yıldan beri bilinenin aksine bazı şeyler söylüyorlar! Bir münakaşa, bir tartışma açıyorlar!

Haydi bakalım, dinleyenler de ezberlerini negatif yönde bozuyor ve sıfırlıyorlar!

Bilinen ve amel edilen bir meselede zihinler bulanıyor, bulandırılıyor!

Yahu bu Müslümanlar dinlerini yeni mi öğreniyorlar? Oldum olası yanlış ve batıl şeylerle mi amel etmişler? Bu ne demek Allah aşkına?

Bu bir yazılı kaynağa dayanmayan, bir âdet ve geleneğe dayanan bir bilgi olsa, diyeceksiniz ki acaba böyle midir? Oysa bakıyorsunuz, münakaşa edilen konu, yazılı kaynaklarda yer bulan, dört mezhebin ilmihal kitabının hangisini açsanız, ciltlerle Kur’ân tefsirlerinin hangisini açsanız, raflar dolusu hadis külliyatlarının hangisini açsanız, rahatlıkla bilgi alabileceğiniz bir konu!

ADAM MÜNAKAŞA EDİYORSA…

Adam çıkmış aksini söylüyor ve sizinle münakaşa ediyorsa… O zaman demelisiniz ki, bu adam dini bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor! Adam “izhar-ı fazl suretinde, avukat gibi kendi sözünü doğru göstermek ve enaniyetini hakka ve insafa tercih etmek suretinde deliller”1 arayıp duruyor!

Bu adam iyi niyetli değil! Dinlemeyin o zaman! Kırk-elli yıldır bildiklerinizle amel etmeye devam edin. Korkmayın; yazılı kaynaklar sizden yana! Parlak akıllar ondan yana olabilir!

Eğer kargalar, akbabalar ve yırtıcı hayvanlar gibi zalim, müstebit ve kâfir âlemin Müslüman âlemi üzerine çullaştığı ve Müslüman âlemi kan, ateş ve gözyaşı gölüne çevirdiği günümüzde biz–Mehmet Bey, sizi tenzih ediyorum–kırk-elli yıldır (İslâm âlemi olarak bin dört yüz senedir) amel ettiğimiz meselede şüpheye düşüyorsak, bize de yazık!

KADINA ORUÇ MUAFİYETİ VE HİKMETİ

İlmihal kitaplarının hangisini açsanız, mesele şöyle: Kadınlar âdet ve loğusa dönemlerinde oruç tutmazlar. Kadınların bu dönemde oruç tutmaktan muaf oluşları da kendilerine gösterilen İlâhî bir şefkat gereğidir. Çünkü kan kaybı, güç kaybı demektir. Kan kaybına rağmen oruçla emredilmiş olsalardı, bu kendileri için “mâlâyutak” (güç yetirilmeyen) bir emir olurdu. Allah güç yetirilmez emirler vermekten münezzehtir.

Kadınlar bu dönemde tutmadıkları oruçları temizlik döneminde kaza ederler. Fakat kılmadıkları namazları sonradan kaza etmezler.

İŞTE NASS

Hemen belirtelim: Bakara Sûresi’nin 183 ve 184. âyetleri hayızlı kadının orucu meselesini düzenlemiyor. Bu meseleyi Peygamber Efendimiz (asm) düzenliyor.  Muâze (ra) dedi ki: Ben Hazret-i Âişe’ye (ra):

“Hayızlı kadın hayızdan sonra neden orucu kazâ ediyor da, namazı kazâ etmiyor?” diye sordum. Bana: “Sen Harûriye misin2?” dedi. Ben:

“Ben Harûriye değilim. Öğrenmek için soruyorum.” dedim. Âişe (ra):

“Bu bizlerde de olurdu da, bizler hayızdan sonra orucu kaza etmekle emr olunur, fakat namazı kaza etmekle emr olunmazdık” dedi.3

GÜNÜN DUÂSI

Ya Rab! Ya Alim! Ya Hakim! Ya Aziz!

Bize akl-ı selim ver! Cerbezeden, humktan, hamakatten, gabavetten, dalâletten, sefaletten bizi koru! Tevhid ve teslimimizi kavi eyle! Şirkten, ucbdan, riyadan, izhar-ı fazldan, bid’attan, garabetten, sakametten, sefahetten, şekavetten, bataletten, ataletten bizi muhafaza eyle! Âmin!

Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 335.
2- Harûrîler, Kûfe civarında Harûra Köyünde oturan Hâricî fırkasıdır. Bunlar, dinde şiddet yanlısıydılar. Ümmetin icmâına muhalif bir şekilde, hayızlının hayız zamanında kılmadıkları namazlarını sonradan kazâ etmelerinin vâcip olduğuna hükmederlerdi.
3- Müslim, Hayz, 335.