Vahiy anlaşılmak ve yaşanmak için iner

Tarsus’tan Serpil Hanım: “Burada bir arkadaş ortamında birisi sordu: Madem Peygamberimiz (asm) kâinatın yaratılmasına sebeptir ve Allah insanlara din olarak İslâm’ı seçmiştir, o halde Peygamberimiz (asm) niye en son peygamber gönderildi? Niye ilk olarak gönderilmedi?”

 

1- Allah’ın takdiri, tensibi ve zamanlaması böyledir. Beşer bu tensibe sadece boyun eğer. İlâhî takdir ve tensip, olduğu gibi kabul edilir.

2- Hazret-i Muhammed (asm) kâinata rahmet olarak gönderildi.1 Yani aslında onun (asm) dini ve mesajı kâinata ve kâinatta var olan her akıl sahibine necat verecek ve bütün zamanlarda bütün insanları kurtaracak bir bilgi deposu ve merhamet hazinesi olarak, önceki peygamberler vasıtasıyla insanlığın medenî seviyesine uygun şekilde nâzil oldu. Eğer İslâmiyet kemâle ermiş bir biçimde ilk din olarak gönderilseydi, ilk insanlarca anlaşılmaz, kavranmaz ve yaşanmazdı. Yani bu son zamana gelen Allah’ın dini ve şeriatı, ilk insanlar için teklif-i mâlâyutak olurdu, yani güç yetirilmez bir teklif olurdu. Bu din ve kitapla Peygamberimiz (asm) ilk zamanda gelseydi, uygulanamayan dinî emirlerle ve okunup anlaşılamayan âyetlerle gelmiş olurdu. Bu durumda ise bu din âlemlere necat kaynağı ve rahmet vesilesi olmazdı.

Çünkü meselâ insanlar henüz sosyal ve ekonomik hayatı teşekkül ettirmemişken zekât emri, sadaka emri, hac emri anlaşılır emirler olmazdı. İnsanların günahları henüz ayyuka çıkmamışken, Allah’ın bağışlayıcı olduğu müjdesi yeterince kavranamazdı. Fitne, fesat, kavga, gürültü, öfke, kin, nefret duyguları yeterince başa dert olmadan, bu duyguların arsızlığı yeterince bilinmeden, güleryüzlü olmanın, iyilik yapmanın, yardımsever olmanın, bağışlayıcı olmanın, hüsn-ü zan yapmanın iyi ahlâktan olduğu hakikatini insanlar kavrayamazlardı. Güzel ahlâk bütün üstünlükleriyle ortaya konamazdı. Çünkü insanın ferdî ve sosyal seviyesi buna hazır değildi.

3- Netice olarak; ilk insanın fizikî, sosyal ve psikolojik yapısına uygun şekilde Allah’tan vahiy gelmesi gerekiyor ve bu vahyi tebliğ edecek peygamber de onlara, onların diliyle ve onların anlayış seviyesine göre hitap etmesi gerekiyordu. Cenâb-ı Allah tarafından yapılan da budur. İlk peygamber Hazret-i Âdem’e (as) ilk insanın seviyesine uygun biçimde on sayfalık vahiy geldi. Ona gelen İslâmiyet, son Peygamber Hazret-i Muhammed’e (asm) gelen İslâmiyet’e nispeten elbette çok sadeydi. Ayrıntıdan uzaktı. O günün insanının kaldırabileceği şekilde detaysız ve yalındı.

İnsanlar sosyal ve ferdî hayatlarında ayrıntıya, farklı yaşayış tarzlarına, farklı kültür ve alışkanlıklara girdikçe, Allah’ın gönderdiği din ve şeriatlar da insanların fehimlerine uygun şekilde füruata girdi. Bu fıtrî bir süreçtir. Allah hiçbir zaman hiçbir insan topluluğuna güç yetiremeyecekleri emirler ve yasaklar göndermemiştir. Allah’ın her peygamberle gönderdiği din, o zaman insanının sosyal ve kültürel alt yapısına, kabiliyetlerine ve anlayış seviyesine uygunluk arz etmiştir.

Nihayet Cenâb-ı Allah son zaman insanının ulaştığı medenî seviyeye ve anlayış düzeyine uygun biçimde kemâle erdirdiği dinini, son defa bir rahmet vesikası olarak rahmet Peygamberi Hazret-i Muhammed (asm) ile gönderdi. Güzel ahlâkın bütün unsurlarını içinde toplayan bu son din, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyuran Hazret-i Muhammed’in (asm) kâinatın hem çekirdeği ve hem meyvesi olması ciheti ile bir bütünlük oluşturmuştur. Tıpkı ağacın en başında var olan çekirdeğin, ağacın bütün meyvelerinin rengi, kokusu, dokusu, rızık ciheti ve içinde sakladığı yeni çekirdekleriyle kemâlini göstermesi gibi. Bu din, insanlığın bütün kabiliyetlerini kemâlâtın zirvesine taşıyacak bir istidatta, kemâlâtın bütün dallarında zirvede bulunan bir peygamberle (asm) bize tebliğ edilmiştir.

Bize sadece bu dini anlamak ve bu rahmet peygamberine sorgusuz sualsiz ümmet olabilmek kalıyor!

Dipnot:

1- Enbiyâ Sûresi: 107.