Sadâkat kelimesi bize neyi anlatıyor?

Gemlik’ten Müberra Hanım: “Risalede geçen sadâkat kelimesinden ne anlamalıyız? Sadece derslere katılmak sadâkat için yeterli midir?”

 

İki Sınıf İnsan

Sadâkat, en yalın ifadeyle akıl ile kalp, inanç ile ahlâk, iman ile amel, iç ile dış, söz ile öz, söylem ile davranış bütünlüğüdür. Esasen Müslümanlık, bu bütünlüğün adıdır. İslâm, bu bütünlüğün bozulmuş haline münafıklık der. Yani özü sözü bir olmayan, içi başka dışı başka olan, iman ile ameli örtüşmeyen, davranışı sözlerini yalanlayan insan esasen münafıklık sıfatını takınmış demektir.

Fakat bu tür insan iki sınıftır:

1- Gerçek münafık olanlar. Bunlar esasen kâfirdirler. Fakat inanıyor gözüktüklerinden kâfirliğin “münafık” sınıfına girerler.

2- Müslüman olmakla beraber, iç dış birlikteliğini sağlamakta aciz kalanlar.

Bu ikinci sınıfa maalesef hepimiz yer yer girebiliyoruz. Öz eleştiri adına bunu itiraf edelim. Müslümanlığın en zor ve en hakikatli yanının, işte, bu iç dış birlikteliğini sağlamak olsa gerektir. İçeride “nefis” gibi bir canavarımız var ki, dış âlemdeki görüntümüzü içeride paçavraya çevirebiliyor. Bu canavarın zorbalığındandır ki, Peygamber Efendimiz (asm), “Allah’ım! Göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsimle başbaşa bırakma!” diye sıkça duâ edilmesini emretmiştir. Kur’ân da bizim, dine halis bir şekilde inanmamızı, inandığımızı yaşamamızı emrediyor.1

Zor Değerler

Müslümanlık bizden ihlâs, sadâkat ve vefa istiyor. Bunlar, dünyanın yaşanması en zor değerleridir. İhlâs dinde samimî olmayı, sadâkat dinî emirleri hiçbir emre değişmemeyi, vefa ise inancını terk etmemeyi ifade eder.

OKU:   Kayayı yerinden söken ihlâs ve hakperestlik

Esasen Peygamberler de bu zor değerlerden imtihana tabi tutulmuşlardır. Beşer tarihinde bu zor değerlerin yaşanmasının ateşten köz ve kor olduğu beş adet ceberrut devri gelmiştir ki, o dönemlerde gelen Peygamber’den Cenâb-ı Hak misak-ı galiz almıştır. “Hani biz peygamberlerden sağlam söz almıştık. Sen’den, Nûh’tan, İbrahim’den, Mûsâ’dan ve Meryem oğlu İsa’dan. Evet, biz, onlardan misak-ı galiz (sapa sağlam bir söz) almıştık.”2

Sadakat Çok Büyük Mertebe Kazandırır

Üstad Hazretleri’nin de has talebelerinden sadâkat yemini aldığı anlatılır. Sadâkat yemini almak, sadâ- katsizlikle itham etmek değildir. Bilâkis sadâkat yemini, söz konusu talebenin has kalmasını istemek, şiddetli rüzgârlara karşı dikkatli olmasına dikkat çekmektir. Nitekim sadâkatte kalmanın sevabı, makamı ve mertebesi çok yüksektir. Bu mertebeyi eften püften rüzgârlar ve cereyanlar için kaybetmek tam bir bahtsızlık olur. Üstad Hazretleri bu yüksek mertebeye şöyle dikkat çekiyor:

“Risale-i Nur, kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil, fiyat olarak o şakirtlerden tam ve halis bir sadâkat ve daimî ve sarsılmaz bir sebat ister.”3

Dikkat çekilen husus, sebatın, ihlâsın, sadâkatin ve istikamette kalmanın çok büyük bir kâr ve mertebe kazandırdığı hususudur. Bu hususu gözden kaçırmamak lâzım!

Sadâkatsizlik gösteren dinden çıkmış olmaz. Fakat çok büyük tehlikelere maruz kalır. Bu tehlikelerden ve zararlı cereyanların oyunundan, hilesinden, hud’asından ken- dini muhafaza edemez. Dünyadan geçtim; kendi ahireti ile kumar oynamış olur.

OKU:   Riya canavarı

Duaya İhtiyacımız Vardır

Sadâkat zor meslektir. Çünkü herkeste akıl vardır ya; herkes benim aklım bana yeter diye düşünür. Böylece cerbezeci akıl insanı yoldan çıkarır. Sen “meşveret kararı” dersin; adam “ben de böyle düşünüyorum” der!

Mustafa Sungur Ağabey bu zor mesleğe şöyle dikkat çekiyor: “Risale-i Nur’u bin kişi duyar, yüz kişi okur, on kişi anlar, bir kişi istikamette kalır.” Bu oranla yaklaşık binde bir kişi sadâkatini ölünceye kadar muhafaza eder. Oran çok çetin!

Derslere katılmak, evet, salih ameldir. İnşallah sevap kazandırır.

İhlâsta, sadâkatte ve istikamette kalmak için birbirimize duâya ihtiyacımız vardır.

Günün Duâsı

Allah’ım! İmanımı hâlis kıl! Amelimi sâlih kıl! Ahlâkımı âli eyle! İçimi dışımla bir eyle! Özümü sözüme muvafık kıl! Ahirette yüzümü güldürecek değerlere sadakatimi artır! Beni ve bizi nefsimizin desiselerinden beri eyle! Âmin.

Dipnotlar:
1- Beyyine Suresi: 5.
2- Ahzab Suresi: 7.
3- Kastamonu Lâhikası, s. 163.

Benzer konuda makaleler:

OKU:   Kayayı yerinden oynatan ihlâs

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir