Ramazan ayında günahların bağışlanması

Abdullah Bey: “Peygamber Efendimiz (asm), ‘Kim Ramazan ayını Allah’tan sevap umarak tutarsa geçmiş günahları af olur’ buyuruyor. Bu müjdeyi nasıl anlamalıyız?”

Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle Ramazan ayı ahiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemindir. Ve amellerin artarak katlanması için bahardaki Nisan yağmuru gibidir. Ve Allah’ın rububiyet saltanatına karşı insanın kulluğunun resm-i geçit yaptığı kudsî bir bayram hükmündedir.1

Ramazan-ı Şerif ayındaki oruçla kulun bütün günahlarının affedilmesi bu açıdan kula yepyeni bir beyaz sayfa açıyor. Kim bağışlanmak isterse, kim günahlarının kirinden arınmak isterse, kim mahşer günü mahcubiyetinden kurtulmak isterse, kim sırat köprüsü sıkıntısından kurtulmak isterse, kim Cehennem ateşinden âzâd olmak isterse, kim Resûlullah’ın (asm) şefaatine ermek isterse, kim Allah’ın rızasına nâil olmak isterse, kim Cennete Reyyân kapısından girmek isterse Ramazan ayı orucunu tutmalıdır. Bu haberi bütün kütüb-ü sittede bulmak mümkündür. Yani haberin doğruluğunda şüphemiz yoktur. Yeter ki, bizim bağışlanma isteğimizden ve Allah’ın rızasını kazanma samimiyetimizden şüphemiz olmasın!

Şimdi konuyla ilgili haberlerin ve müjdelerin bir kısmını buraya alalım:

Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm) buyurdular ki:

*”Beş vakit namaz kendi arasında, bir Cuma namazı diğer Cuma namazına kadar, bir Ramazan diğer Ramazana kadar hep kefarettirler. Büyük günah işlenmedikçe aralarındaki günahları affettirirler.” 2

*Muaz İbnu Cebel (ra) anlatıyor: “Bir seferde Resûlullah’la (asm) beraberdik. Bir gün yakınına düştüm ve beraber yürüdük.

“Ey Allah’ın Resulü” dedim. “Beni Cehennemden uzaklaştırıp Cennete sokacak bir amel söyler misin?”

“Mühim bir şey sordun. Bu, Allah’ın kolaylık nasip ettiği kimseye kolaydır; Allah’a ibadet eder, O’na hiçbir şeyi ortak koşmazsın, namaz kılarsın, zekât verirsin, Ramazan orucunu tutarsın, Beytullah’a hac yaparsın!” buyurdular ve devamla: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” buyurdular.

“Evet ey Allah’ın Resûlü” dedim.

“Oruç günahlara ve Cehenneme perdedir. Sadaka hataları yok eder, tıpkı suyun ateşi yok etmesi gibi. Kişinin geceleyin kıldığı namaz salihlerin şiârıdır” buyurdular. 3

*Talha İbnu Ubeydillah (ra) anlatıyor: “Beli kabilesinden iki kişi Peygamber Efendimiz’in (asm) yanına geldiler. İkisi beraber Müslüman olmuştu. Biri diğerinden gayretliydi. Bu adam, bir gazveye iştirak etti ve şehit oldu. Öbürü, ondan sonra bir yıl daha yaşadı. Sonra o da öldü.

Talha (devamla) der ki: “Ben rüyamda gördüm ki: ‘Ben Cennetin kapısının yanındayım. Bir de baktım ki yanımda o iki zat var. Cennetten biri çıktı ve o iki kişiden sonradan ölene, Cennete girmesi için izin verdi. Aynı vazifeli zat, bir müddet sonra yine çıktı, şehit olana da Cennete girme izni verdi.

Sonra, adam benim için geri geldi ve: ‘Sen dön, senin Cennete girme vaktin henüz gelmedi!’ dedi.

Sabah olunca Talha (ra) bu rüyayı halka anlattı. Herkes bu rüyada şehid olan zatın Cennete sonradan girmesine şaşırmıştı. Bu, Resûlullah’a (asm) kadar ulaştı. Peygamber Efendimiz (asm):

“Bunda şaşacak ne var?” buyurdular. Halk:

“Ey Allah’ın Resulü! Bu zat din için çalışmada öbüründen daha gayretli idi ve şehit oldu. Ama öbürü Cennete bundan evvel girdi” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (asm):

“Berikisi ondan sonra bir yıl hayatta kalmadı mı?” buyurdu.

“Evet!” dediler. Peygamber Efendimiz (asm):

“Ve o Ramazan ulaşıp oruç tutmadı mı, bir yıl boyu şu kadar namaz kılmadı mı?” buyurdu. Halk yine:

“Evet!” deyince, Resûlullah (asm):

‘Şu halde ikisinin arasında bulunan mesafe gök ile yer arasındaki mesafeden fazladır!’ buyurdular.” 4

Yüce dinimizde bir takım günah ve hatalar için şüphesiz telâfi yolları gösterilmiştir. Meselâ kul hakkının telâfisi, bu hakkı ödemek ve helâlliğini almaktır. Keza şirkin telâfisi tevhide girmektir, yani Allah’ın var ve bir olduğuna iman etmek ve bu imanda sebat etmektir.

Kul bir yandan eksikliklerini telâfi etme gayreti içinde olur; bir yandan da tevbe ve istiğfarda bulunur. Yapmadığı ibadetleri Allah’a bir fıtrat borcu bilir ve kazaen yapmaya başlar. Günahlarından pişmanlık duyar ve Allah’ın bağışlayıcı olduğunu bilerek Allah’a döner. Bu esnada yeniden günah işlememeye çalışır. Eğer işlerse, acziyetini ve zaafiyetini teslim ederek, yeniden Allah’ın af ve bağışlamasına sığınır. Yani kul için af ve bağışlanma kapısı ölene kadar kapanmaz. Kul, Allah’ın bağışlayıcı olduğunu bilir, ümidini kesmez; kendisine düşen vazifeleri de, gücü yettiği kadar yapar ve Ramazan ayı geldiğinde de orucunu tutarsa İnşallah bütün günahları bağışlanır. Verilen müjde budur.

Dipnotlar:

1- Mektubat, s. 682.,

 2- Müslim, Taharet 14, (223); Tirmizî, Salat 160, (214).,

3- Tirmizi, İman, 8.,

4- Kütüb-ü Sitte, 1186. (3925) (7173)