Rafizîlik üzerine

İbrahim Yazgan: “Rafizîlik hakkında bilgi verebilir misiniz?”

 

Batıl Yorumların Yuvalandığı Bir Fırka

İslam güneşinin kâinatı aydınlatmaya başladığı hicrî birinci asırda, fesat saçarak Müslümanları taciz eden, ihtilaflardan fitne üreten çevreler eksik olmamıştır. Bu odakların başında Yahudi asıllı Abdullah İbn-i Sebe gelmektedir. İbn-i Sebe, Hazret-i Osman (ra) zamanında Yemen’den Medine’ye gelerek Müslüman oldu.

Rafızîlik aslında dört başı mamur bir fırka olarak ortaya çıkmamış; hicri 7. Asrın ortalarında İbn-i Sebe’nin siyasî ihtilaflardan dinî yorumlar çıkarma biçimi olarak ortaya çıkmış, zamanla Şia’nın bir kolu zannedilmiştir.

İbn-i Sebe Hazret-i Osman’ın aleyhinde valileri yanıltmaya çalıştı ve farklı görüşleri birbirine karşı kışkırttı. Şia’yı savunmakla beraber, Şia’nın itidal çizgisinde kalmadı ve sefil bir çizgi izledi.

Mısır’a geçti ve İslam’ın fazla bilinmediği ortamlarda batıl fikirlerini yayma fırsatı buldu.

İbn-i Sebe’nin Bazı Görüşleri

İbn-i Sebe’nin Müslüman halka zehir gibi kustuğu batıl fikirlerin bazıları şöyledir:

“Hz. Muhammed bir peygamber olduğuna göre ölmemiştir. O da İsa Peygamber gibi günün birinde yeryüzüne dönecektir. Buna inanmayanlar Kur’ân’ın gerçek manasını kavramayanlardır. Kur’ân’ın bir zahirî, bir de batınî olmak üzere iki manası vardır. Kur’ân’a zahirde bağlananlar, özünü bilmedikleri için Kur’ân’ı anlamayanlardır. Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Muaviye, Ali’nin hakkını yediler. Ali ölmedi. Tekrar dünyaya dönecektir. İmamlık hakkı ebedî olarak Ali’nindir.”

OKU:   Bir hocanın kendisini rehin eden sözleri üzerine

İbn-i Sebe bu zehirlerle yetinmemiş, daha da ileri giderek şu fikirleri de ortaya atmıştır: “Allah, Ali ve evladına hulul etti. Onların özünde Allah’ın bir cüz’ü saklıdır. Allah, Ali’nin kişiliğinde göründü, onun dilinden konuştu. Ali’ye inanmak Allah’a inanmak demektir.”

İbn-i Sebe’nin görüşleri sonradan Sebeiye diye de anıldı. Sebeiye genellikle Ehl-i Beyt ile Emeviler arasındaki hilafet ihtilaflarını kullanarak, bundan sapık fikirler çıkardı.

Rafizîye, Zeyd bin Ali’den ayrılanlar manasında sonradan kullanılmaya başlandı ve Sebeiye ile birleşti.

Rafıziye Adı Nasıl Ortaya Çıktı?

Hazret-i Hüseyin’in torunu Zeyd bin Ali (ra) tabiin fakihlerindendi. Emevîlerin yanlışlarını, zulümlerini gittiği her yerde söyler, hak namına Emevî yönetimini eleştirirdi. Emevî hükümdarı Hişam bin Abdülmelik’i açıkça eleştirmekten çekinmezdi.

Fakat ikazlarının etkili olmadığını görürdü. Kufe’ye geçtiği bir gün, Kufe’liler etrafını sardı. Kendisine destek vereceklerini vaad ettiler. Ağabeyi Muhammed el-Bakır Kufe’lilere güvenilemeyeceğini söylediyse de, Zeyd kendisine destek veren on beş bin kişi ile Kufe valisi Yusuf bin Ömer’e karşı harekete geçti.

Hareket esnasında bir grup Zeyd’e gelerek, “Biz sana ancak, büyük atan Ali’ye haksızlık eden Ebu Bekir ve Ömer hakkındaki görüşlerini söyledikten sonra destek vereceğiz.” Dediler.

Zeyd bin Ali de:

“Ben onlar hakkında iyilikten başka bir şey bilmiyorum. Babamdan da onlar hakkında iyilikten başka bir şey duymadım. Ben dedem Hüseyin’i öldüren, Medine’ye saldıran ve Kâbe’yi mancınıkla taşa tutan Emevî yönetimine karşı ayaklandım” dedi.

OKU:   Ay doğdu üzerimize

Bu cevap üzerine büyükçe bir grup Zeyd’i terk etti. Zeyd de onlara:

“Rafatzumunî!” yani “Beni bırakıp kaçtınız!” diye sitem etti.1

Rafızî kelimesi başta Zeyd’i terk edenler manasında ortaya çıkmış, sonradan İbn-i Sebe’nin sapık fikirlerinin yuvalandığı bir hizip olmuştur.

Bu Gün Kardeşlik Zamanıdır

Günümüzde böyle sapık fikirler savunan fırkaların etkinliği ve fitnesi pek kalmamıştır. Bunlar sadece birer vak’a olarak anlatılan, ama şimdiki zamanlar için, içerisinden bir proje çıkmayan eski zaman olaylarıdır. Kendi bünyesinde kısmen inanırı varsa da, günümüzde Müslüman’ı yanlışa sürükleyen bir cazibesi kalmamıştır. Nitekim Bediüzzaman diyor ki: “Hubb-i ehl-i Beyti meslek yapan Alevîler ne kadar ifrat da etse, Rafizî de olsa, zındıkaya, küfr-i mutlaka girmez.”2

Bu gün biz Bediüzzaman’ın da ifadesiyle, hangi mezhepte, fırkada, hizipte olursa olsun, şiddetle İslam kardeşliğine muhtacız. Bu gün bu fırkaların, dış düşmanların verdiği zarar kadar hasar vermeleri söz konusu değildir. Dolayısıyla günümüzde böyle batıl fikirler üzerinden bir takım Müslümanları ötelemek akıllıca bir iş değildir. ıslahına çalışmak daha selametlidir. Günümüz kucaklaşma zamanıdır.

Dipnotlar:
1-E.Ruhi Fığlalı, Çağımızda İtikadi İslam Mezhebleri, Ankara 1980, s. 92
2-Emirdağ Lahikası, s. 415

Günün Duâsı

Allah’ım! Müslüman’ı Müslüman’a kardeş kıl; düşman kılma! Dost kıl; hasım kılma! Halil kıl; adüvv kılma! Günahlarımızı bağışla! Amin.

Benzer konuda makaleler:

OKU:   Kibre karşı kibir

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir