Ölülerin dirilişine bir seyahat

Abdullah Bey: “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine. Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir!” (Rum, 50) âyetini açıklar mısınız?”

Yeryüzü Her İlkbaharda Diriliyor

Âyet, öldükten sonraki yeniden dirilişi ispat ediyor, mahşer gününden haber veriyor.

Bilindiği gibi, yeryüzü canlıları çoğunlukla her kış mevsiminde ölüyor, her ilkbahar mevsiminde yeniden diriliyor. Ve bu her sene her insanın gözü önünde cereyan ediyor.

İşte Kur’ân bu hayat, fıtrat, irade ve kudret tecellisini insanın yeniden dirilişini ispat için gözler önüne seriyor.

Bedîüzzaman Hazretleri, söz konusu bu âyeti Onuncu Sözde tefsir ediyor.

Öldükten sonra yeniden dirilmek ve haşirde Allah’ın huzurunda toplanmak; yediden yetmişe, genç-yaşlı, kadın-erkek, beyaz-siyah, mü’min-kâfir ayırt etmeksizin bütün insanları çok yakından, tâ can damarından ilgilendiren bir Ebediyet badiresidir.

En çetin hesap, en girift sorgulama, en ince muhasebe, en âdil muhakeme oradadır!

Günahkârlar için rahmetten yana tercih kullanan Peygamber Efendimizin (asm) şefaati oradadır!

Allah’ın adaleti, hâkimiyeti, mağfireti ve merhameti orada kâmilen tecelli edecek; insanların ebedî yolculuğa nerede ve nasıl devam edecekleri –dünyevî amellerine göre- orada belirlenecektir.

İnsan Habercilere Sağır mı?

Bu insan ne talihsizdir ki, böyle bir çetin muhakemenin varlığına inanıp inanmamayı sadece “tartışmakla” bir ömür tüketiyor!

Oysa aslında Kur’ân’a ve Kur’ân Peygamberine (asm) itimatsızlığının faturasını çok ağır ödüyor! Çünkü yarın, haşir hakikatine başını vurunca her şey geçmiş oluyor.

Hâlbuki Kur’ân ne kadar açık bir habercidir!

Resûlullah (asm) ne kadar net bir uyarıcı ve müjdecidir!

Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî Hazretleri, Haşrin vâki olacağını iki kere iki dört eder derecede ispat ettiği ve Mahkeme-i Kübra için On İki basamaklı burhan gösterdiği Onuncu Söz’ü, yalnızca bu âyetin tefsiri olarak kaleme alıyor.

Âyet, akıl erdirenleri, fikir sahiplerini, tefekkür ehlini, şuur sahiplerini düşünmeye ve akıl yürütmeye dâvet ediyor. Her kışta ölen yeryüzü canlılarının, her baharda nasıl diriltildiğini ısrarla nazara veren Kur’ân âyeti, bunu yapan Kudret için insanları yeniden diriltmenin hiç de zor olmayacağını, insanların dirilmeye daha lâyık bulunduklarını haber veriyor.

Taklidi İmanı Yeterli Görmemeliyiz

Fakat esefle görüyoruz ki, en çok akıllarına güvenen felsefeciler, ekseriyetle bu konuda akıl yürütmekten kaçınmışlar; haşrin bir nakil meselesi olduğu, aklın bu yolda yürüyemeyeceği ve sadece îmân etmekle yetinilmesi gerektiği kanaatini belirtmişlerdir.

Oysa sormak lâzım: Kur’ân,“Allah, ölüleri nasıl diriltiyor; rahmet eserlerine bir bakınız!”  âyetiyle, öldükten sonraki dirilişi “anlamayı” akıldan neden istiyor?

Demek, “bu bir nakil meselesidir” diyerek “taklidî îmâna” râzı olmak, Kur’ân’ın akıldan ve kalpten istediği tahkikatı anlamamak demektir!

İşte bir akıl mesleği olan felsefe bin yıldan beri bu yanlışın içindedir.

Risale-i Nur Yeniden Dirilişi İspat Ediyor

Risale-i Nur ise, bin yıllık bir boşluğu doldurarak, bu âyeti tefsir etmekte; Öldükten Sonra Dirilmek, Haşir ve Mahkeme-i Kübra konularında, aklın ve kalbin kavraması gereken deliller ve hakikatler olduğunu dünyaya ilân ve ispat etmektedir.

Onuncu Söz; On İki Suret ve On İki Hakikat ile dünyadan kabre, kabirden dirilişe, dirilişten Haşir Meydanına ve Mahkeme-i Kübra’ya, oradan da Cennet ve Cehenneme giden yolları akıl, mantık, idrak ve şuur sahiplerine çok net biçimde ispat etmektedir.

Onuncu Söz’ün sonunda, Haşir Müellifi der ki: “Eğer, haşrin gelmesini, gelecek baharın gelmesi gibi, kat’î bir surette anlamak istersen; haşre dâir ‘Onuncu Söz’ ile ‘Yirmi Dokuzuncu Söz’e dikkat ile bak; gör! Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen, gel parmağını gözüme sok!”

Evet; el-hak: Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söz’ü anlayarak okuyan adam yeniden dirilmeye, mahşer gününe ve Allah’ın adaletine inanmıyorsa Allah’ın izni ile inanır; inanıyorsa imanını kuvvetlendirir; imanı kuvvetli ise tahkikî imana ulaşır.

İsteyen denesin!