Mehdi meselesi neden tartışma konusuna dönüştürülüyor?

Son zamanlarda sıklıkla gündeme getirilen Mehdi meselesinin bir tartışma konusuna dönüştürülmesinin sebebi nedir?

Esasında ortada ciddî bir tartışma konusu yok.

Görünen şey, bazı noktalarda birbiriyle uyum sağlamayan görüş ayrılıklarıdır.

Kırıcı boyutlara taşınmadığı takdirde, bunu yine de anormal bir durum olarak karşılamamak lâzım.

Zira, Mehdî gibi diğer âhirzaman şahısları ve hatta hâdiseleri ile ilgili rivâyetler hem muhteliftir, hem de kısmen ihtilâflıymış gibi görünüyor. Ancak, bu muğlak ve flu görüntünün de haklı ve geçerli birkaç sebeb-i hikmeti var.

Birincisi: Biraz sonra genişçe bahsedeceğimiz “müphem”lik sır ve hikmetidir.

İkincisi: Asr-ı Saadetten hemen sonra, ümmet, âhirzaman beklentisi içine girmiştir. Hazret-i Mehdî (as) zuhur edecek diye, onun gelişini daima intizar etmiştir.

Kezâ, bütün ümmet 1400 senedir âhirzamanın dehşetli şerrinden, Deccal ve Süfyan’ın korkunç fitnesinden hep istiaze ile Allah’a sığınmış, “Allahümme ecirna min fitnet–i âhirizzaman; Allahümme ecirna min fitnet-i Mesihi’d-Deccal ve’s-Süfyan” diye duâ etmiştir.

Üçüncüsü: Âhirzamanın Büyük Mehdî’sinden evvel, müceddit ve müçtehidler olarak, her asırda hidayet vazifesi gören “küçük mehdiler” gelmiş. Rivâyetlerin bir kısmı, Mehdi-yi Azam’ın geçmişteki halefleri, aktabları ile ilgilidir. Bu yüzden rivâyetler bazan birbiriyle iltibas edilmiş. Ve yine bu sebeple, bir kısım veliler, yüksek makamlara (makam–ı Hızır gibi) çıktıklarında kendilerini Mehdî telâkki ederlerken, bir kısmı da Mehdî’nin gelip gittiğine kanaat getirmişler.

OKU:   Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz

Bütün bunlar bize gösteriyor ki, “müphem”lik sırrına, teklif ve imtihan lüzumuna uygun olarak, Mehdîyet meselesinde görüşler tam netleşemiyor; teviller, yorumlar çatallaşmak zorunda kalıyor.

Bize göre, bu durum üzücü değil, sevindirici bir görünüm arz ediyor. Yeter ki, kırıcı tartışmalar yaşanmasın, haset, kıskançlık ve gıpta damarlarını tahrik edici iddialar, dayatmalar ileri sürülmesin.

Bırakalım, herkes kendi meslek ve meşrebinin muhabbetiyle yaşasın. Mürşidlere olan muhabbetten, ziyade hüsn–ü zandan kimseye zarar gelmez. Yeter ki, ifrata gidilmesin, başkasını tahkir ve tezyif edecek söz ve davranış içine girilmesin. Herkesin mürşidi, hâdisi, mehdisi kendisine bırakılsın…

Bu noktadan hareketle, şahsen kendim de Risâle-i Nur mesleğinin muhabbetiyle yaşıyor, hayata ve hadiselere yine bu mesleğin nuranî penceresinden bakmaya çalışıyorum.

Dolayısıyla, Mehdî meselesine ve sair âhirzaman hadiselerine de, yine ancak Risâle–i Nur’un gözlüğüyle, dürbünüyle bakarak yorum yapmaya cesaret edebiliyorum.

Elbette ki, diğer âlimlerin, ilâhiyat ve medrese ehli ilim adamlarının görüşlerine de saygılıyım. Fakat, kendim Üstad Bediüzzaman’ın içtihadıyla, tecdit hizmetiyle ve Kur’ânî yorumuyla, ancak ilmen tatmin olabiliyor ve vicdânen rahat edebiliyorum.

Bunun da yadırganmaması icap ediyor.

Suâllere verdiğimiz cevaplarda, yine bu Nur menbaından istifade ettiğimizi açıkça ifade etmek durumundayız.

İsteyen istediği şekilde not vermekte serbesttir. Kusurlar nefsimizden, güzellikler Kur’ân’ın malı olan Risâle–i Nur’dandır.

Benzer konuda makaleler:

OKU:   Bediüzzaman'a göre 'Levlâke levlâk' hadisi

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir