Kargaları güldüren cerbeze

İshak Okutan: “Bazı ilahiyatçılar televizyonda kadının àdet görmesinin orucunu bozmadığını söylediler. Yine aynı kişiler teravih namazını camilerde cemaatle kılmanın dini bir emir olmadığını, atalarımız kılıyor diye kılmanın şirk olduğunu söylediler. İşin doğrusu nedir?”

Âdet gören kadının oruç tutmamasını ve sonradan orucu kaza etmesini Peygamber Efendimiz (asm) söylemiştir. Hazret-i Âişe (ra): “Bizler orucu kaza etmekle emr olunur, fakat namazı kaza etmekle emr olunmazdık.” diyor.1

Bunun üzerine söz olmaz.
Allah’ın muaf saydığı bir hususta Allah’ın kullarını zorlamak, sağlıklı bir yaklaşım değildir.

Teravih namazına gelince… Bu namaz şüphesiz evde de kılınabilir olmakla beraber; bin dört yüz yıldan beri camilerde cemaatle kılınır. Hazret-i Ömer (ra) döneminde teravih namazları yirmi rekât olarak camilerde düzenli bir şekilde kılınmaya başlanmış ve bu konuda icma meydana gelmiştir.
İmam-ı Azam (ra) bu konuda der ki: “Teravih namazı sünnet-i müekkededir. Hazret-i Ömer (ra) onu kendi kafasından yirmi rekâta çıkarmış değildir. Bu yolda bir bid’ât de ortaya koymuş değildir. Verdiği hüküm, kendi düşüncesinin bir ürünü de değildir. Hazret-i Ömer’in bu hükmü, Hazret-i Peygamber’in (asm) kendisine verdiklerine ve Asr-ı Saadetteki uygulamalara dayanmaktadır.”2

Dört mezhep bunda birleşmiştir. Bu nedenle bütün âlem-i İslâm teravih namazlarını genellikle camilerde cemaatle kılarlar.

Bu hükmü çürütmeye kimsenin gücü yetmez.
Kişi kendisi kılmayabilir. Ama bir hükmü ortadan kaldıramaz, yok sayamaz.
Bu hükme uyanları müşriklikle suçlayamaz.

Bin dört yüz yıldan beri bu hükme bağlı kalan âlem-i İslâm’ı şirkle itham etmek, en hafif deyimi ile cerbeze yapmaktan başka bir şey değildir. Buna kargalar da gülerler.

Dipnotlar:

1- Müslim, Hayz, 335,
2- Cezîrî, İ. Fıkhı, 1/462