İslâmın haramları ve cihanşümul niteliği

Osman Bey: “Daha önceki peygamberler döneminde içki yasağı var mıydı? İslâmiyet’in evrensel yapısıyla bu haramı nasıl îzah edebiliriz?”

 

Hayat kısadır, ömür azdır, ecel ansızın gelmektedir, dünya hayatı yerini âhiret hayatına çabuk bırakmaktadır, ebedî hayat bu kısa hayatta kazanılacaktır, bu kısa hayat o uzun ve sonsuz hayatın çekirdeği hükmündedir ve burada kaybeden,—Allah bağışlamadığı takdirde—artık daha kazanma imkânına sahip değildir.

Peygamberler insanları ısrarla bunun için uyarmışlar ve nazarlarını âhirete yönlendirmişlerdir. Fakat insanoğlu tarih boyunca kısalığına rağmen hayatında zevkinden ve sefasından geri durmamış; imkân buldukça –genelde— haram-helâl demeden yemeyi, içmeyi ve eğlenmeyi seçmiştir.

Peygamberlerin getirdikleri İlâhî mesajlar, hep şu beş değeri korumayı hedeflemiştir: Dîn, can, akıl, nesil ve mal. Nitekim sağlıklı bir inanç ve ibâdet hayatı için “dîni”, kullukta kemâl dereceye ulaşmak için “canı”, tutarlı düşünmek ve müstakim karar vermek için “aklı”, maddî mânevî dengeli ve edepli bir gelişim kazanmak ve insanlığın devamlılığını temin için “nesli” ve geçimi, iâşeyi ve helâl yollara sarfı sağlamak için “malı” korumaya her zaman ihtiyaç vardır. İlâhî dinlerde bu beş kıymet hep korunmuş ve bu beş kıymete zarar verecek davranışlardan insanlar uzak tutulmuşlardır. Fakat toplumların inanç, ahlâk, kemâl, kültür, medeniyet ve görgü seviyelerinin farklılığı, kendileri için sakındırma şiddetinin ve hükmünün de farklı oranlarda tecellî etmesini netice vermiştir.

Meselâ içki, insanlık tarihi kadar eski bir din, akıl, can, nesil ve mal düşmanıdır. Yani beş kıymete karşı da zararlıdır. Önce işe aklı zaafiyete uğratmak ve tahrip etmekle başlamakta, sonraları bünyede kalıcı illetlere yol açmakla cana ve nesle zarar vermekte, gereksiz bir fahiş gider olması hasebî ile malî bütçeyi sarsmakta ve bütün bu zararlar dinî hayata negatif, yani olumsuz değer olarak yansımaktadır. Yeni dünya insanını ve modern toplumları bilumum kötülüklerden arındırmak isteyen Kur’ân, hemen her kötülüğün anası hükmünde bulunan içkiyi bu hikmetle haram kılmıştır. Fakat önceki Peygamberler döneminde ayrıntıda nelerin haram kılındığı konusunda sıhhatli bir bilgiye ulaşmamız bir hayli zordur. Şu kadar söyleyebiliriz ki; insanlara seviyelerince hitap eden ve kaldırabildikleri kadar mükellefiyet yükleyen Cenâb-ı Hak, teklif ve tebliğinde “tevhid” esasını ve temel iman esaslarını önemle bildirmiş; peygamber gönderdiği kavmin aşırı boyutta hangi tür kötü huy ve alışkanlıkları varsa o kavmi onlardan sakındırmış; fakat o kavim için zaaf ve aşırı düşkünlük konusu olmayan sâir kötülükler hakkında —sırf şefkati ve merhameti gereği— bir hüküm indirmemiştir. Unutulmamalıdır ki, İslâmiyet’ten önceki dinler mahallî muhtevâlı idi ve nazil olduğu mahallin ihtiyaçlarına cevap niteliği taşıyordu.

Fakat İslâm dini cihanşümuldur, evrenseldir; bütün cihana ve bütün zamanlara şâmildir. Cenâb-ı Hak İslâm dininin hükümlerini yalnız bir kavmin zaaflarına veya alışkanlıklarına göre değil; bütün kavimlerin, bütün zamanlarda, bütün ihtiyaçlarını, bütün ahlâkî zaaflarını ve bütün kötü alışkanlıklarını ihâta edecek ve cevap verecek derecede teşrî kılmıştır. Nitekim İslâmiyet sonrası dönemlerde, Müslüman olsun olmasın, İslâm’ın emir ve yasaklarının faydaları ve maslahatları beşeriyet tarafından aklen ve ilmen teslim edilmiştir. Bu gün hemen her dünya toplumu meselâ temizliğin, doğruluğun, dürüstlüğün, nezâketin, çalışkan olmanın, hakkın ve adâletin üstünlüğünde hemfikir; zinânın, içkinin, kumarın, hırsızlığın, yolsuzluğun, yalan söylemenin, adam öldürmenin, iftirânın, zulmün, kirliliğin, hilekârlığın ve tembelliğin zararlarında da birleşmiştir. İçkiyle ve uyuşturucuyla hemen bütün toplumlar savaş halindedir. Oysa bütün bu değerler teşrî bakımından İslâm’a dayanmaktadırlar. Yani bu gün artık medenî dünya tarafından çoğunlukla paylaşılan helâller ve haramlar İslâm’ın öz malıdırlar.

Öyle ki, İslâmiyet bugün dünya milletleri tarafından hâlâ anlaşılamayan veya geç anlaşılan bir din ise; Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin bir asırdan beri dile getirdiği gibi; bunda biz Müslümanların doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu yaşamakta ve model olmakta gösterdiğimiz şiddetli zaafın ve aşırı kötü örneğin büyük rolü vardır. Biz Müslümanlar elimizdeki hakkı yaşamakta aşırı zaaf gösterdiğimiz için; ecnebiler davranışlarımıza bakıp elimizde bulunan din hakkında karar vermişler ve maalesef İslâmiyet’i tanımakta yetersiz ve geç kalmışlardır.

Demek, diğer kötülükler gibi, bütün kötülüklerin anası ve besleyicisi hükmünde olan içkinin haram kılınması da, İslâmiyet’in cihanşümul niteliğinin bir gereğidir.