İktisat Risalesinde Yahudi milleti

Seydi Şahin: “İktisat Risâlesinde Yahudi milleti hırs, hîle ve riba ile ancak geçinebilecek kadar kazanır deniyor. Bildiğimiz Yahudiler ise gayet zengin kişiler. Üstad Hazretleri neyi kast etmiş?”

Yahûdîler Tevrat’a sadâkatlerini kaybettiklerinden beri tarih boyunca çok çile çektiler, vatanlarından oldular, yüzlerce yıl bir karış vatan toprağına hasret yaşadılar, sâir milletler nezdinde ezildiler, perişan oldular. Beş yüz yıl önce İspanya’dan ve Avrupa’nın her yerinden sürülen ve sınır dışı edilen Yahûdîler, sadece Osmanlı tarafından kabul edildiler ve vatandaş sayıldılar. İkinci Dünya Harbi yıllarında Nazi Almanya’sında hunharca yakılan, öldürülen ve yok edilen Yahûdîleri daha insanlık hafızası unutmadı. Hitlerin üstün Alman ırkı oluşturma hayallerine yüz binlerce Yahûdî kurban gitti. Yahûdîler daha düne kadar bırakınız ekonomik geriliği, sosyal hayatın her ayrıntısında da perişan bir hayat yaşadılar, horlandılar ve dışlandılar. Nihayet son yüz yıl içerisinde dünya Yahûdilerini bir araya toplamayı amaçlayan Siyonizm felsefesi dünyaca bir takım güç merkezlerini de arkasına alarak 1948’de devletleşme fırsatı buldu.

İktisat Risâlesinde de beyan edildiği gibi, Yahûdî milleti hırs, hîle ve ribâ (fâiz) milletidir. Onların dünya sermayelerinin temelinde bu üç unsur yatar. Genellikle gayr-i meşrû kazançları meşrû sayarlar. Bununla berâber, “Ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulurlar.”1 Buradaki “yaşayacak kadar”dan maksat sadece dünya hayatı itibariyledir. Yahûdîler âhiret hayatını düşünmediklerinden, dünyevî olarak ne kadar zengin de olsalar, âhiret açısından fakîr hükmündedirler. Oysa âhireti bilen ve inanan sahranişînler (bedevîler) için dünyevî kanaatkârlık, âhirette ebedî zenginlik hükmündedir. Bu açıdan âhireti bilen ve inanan, az da olsa kanaatla yetinir; dünyanın en zengininden daha zengin yaşar. Âhireti bilmeyen ise her türlü gayr-i meşrû kazancı meşrû sayar; hiçbir şeyle yetinmez, hiçbir şeyle gözü doymaz, hiçbir zaman ihtiyacı bitmez, hep ihtiyaç içinde sefil yaşar.

Dipnot:
1- Lem’alar, s. 1491