Güneşten Ehad ismine bir yolculuk

Balıkesir’den Nuray Bozok: “Sözler’de 14. Lem’a 2. Makam 2. Sırda geçen, ‘Mecmu-u ziyasındaki güneşin zatını mülâhaza etmek için’ ifadesini açıklayabilir misiniz?”

Bahsedilen yer Ehad ve Vahid isimlerini mukayeseli olarak anlatıyor. Bediüzzaman Hazretleri, Allah’ın bir tek varlık iken, böyle hadsiz yerlerde, hadsiz işleri nasıl külfetsiz, zorlanmadan ve kolayca yaptığını ve tüm kâinata nasıl birden hükmettiğini aklına sığıştıramayanlara çeşitli örneklerle cevap veriyor.

Malûm; akıl izah edemediği zaman kolayca inkâra sapabiliyor. Meselâ aklın, bütün bu yeryüzündeki ışığın bir tek güneşe ait olduğunu, bir tek güneşten geldiğini, geniş çaplı düşünemediği için kavrayamadığını ve ışıkta boğularak güneşi göremediğini farz etsek, yeryüzündeki her bir parlak şeye bakması ve güneşin zatını yansıma yoluyla her bir parlak şeyde görmesi akla önerilecektir. Çünkü ışıkta boğulup güneşi bulamayan akıl, her bir parlak şeyde güneşin aksini görünce güneşi kavrayabilecektir.

Güneş misalinde olduğu gibi, eğer Cenâb-ı Allah her bir zerrede, her bir canlıda, her bir şeyde Kendi varlığının tecellilerini ve isimlerinin cilvelerini göstermemiş olsaydı, akıl bir tek Yaratıcının bütün kâinatı yarattığını kavramakta zorluk çekerdi.

Bir tek güneşin, birliği ile beraber bütün dünyada, bütün parlak ve şeffaf şeylerde, bütün cam parçacıklarında ve kabarcıklarda aynı anda ışığıyla, ısısıyla, yedi rengiyle yansımasını, güneşin o şeylerin hepsinde birlikte, aynı anda bulunması olarak değerlendiren Bediüzzaman, Allah’ın bin bir isminden yalnız Nur ismine mazhar olan güneşin, böyle bir tek somut varlık iken, bütün yerlerde büyük işlere böylesine mazhar oluşunu akıl nasıl kabul ediyorsa, Allah’ın da zatının birliği ile beraber sonsuz işleri bir anda yapmasının, bütün kâinatı bir anda idare etmesinin, evirip çevirmesinin, yönetmesinin ve tasarrufu altında bulundurmasının akıldan uzak olamayacağını kaydediyor.1

Sözler’de diğer bir örnekte bir ağacı nazara veriyor Bedîüzzaman. En az on bin meyvesi bulunan bir çınar ağacının her bir meyvesinin en az yüzer kanatlı çekirdeği olduğunu var sayalım. Bir milyon çekirdeğin etrafa dağıldığını farz etsek, çekirdekler ne kadar uzaklara yayılmış olursa olsun, bahar mevsiminde bir anda bir milyon çekirdeğin hepsinde birden hayat ukdesinin belirdiğini, hepsine aynı kanununa tabi olarak hayat verildiğini, net bir biçimde gözlemleyebiliriz. İşte bu durum, Allah katında hiçbir işin, bir diğer işe mani olmadığını ispat eden ve irade sıfatının küçücük bir tecellîsini çınar ağacının çekirdeklerinde okutan bir gözlemdir.

Allah’ın irade sıfatının bir küçük tecellîsi böyle bir milyon yerde vasıtasız, aracısız, bir ve aynı anda, bir milyon işe nasıl hükmediyor ise, Cenâb-ı Hakkın hadsiz kudret ve iradesinin bütün kâinat ağacına da aynı anda hükmettiğini ve tasarrufta bulunduğunu, bir işin bir işe mâni olmadığını aklımız kabul etmelidir. Çünkü Cenâb-ı Hakkın birlik sırrının kuşatma alanından hiçbir şey saklanamaz, hiçbir şey gizlenemez, hiçbir iş Ona ağır gelmez.2

Ehad isminin “İsm-i Azam”ın yedincisi olduğunu beyan eden3 ve eserlerinde tevhide büyük önem veren Bediüzzaman’a göre, her şey, her şeyle bağlıdır. Bir şey, her şeysiz yapılmaz. Bir şeyi halk eden, her şeyi halk edenden başkası değildir. Öyle ise, bir şeyi yapan ve yaratanın Vâhid, Ehad, Ferd, Samed olması zarurîdir.4

Bedîüzzaman, ehadiyet cilvesini, güneşin her bir parlak şeydeki aksinin müşahedesi ile izah ederek, Allah’ın Ehadiyetinin her bir şeyde, her bir hayat sahibinde, bilhassa insanın mahiyet aynasında kavranmasını, akılların çoklukta boğulmaması ve tevhid inancını daha kolay kavraması açısından önemli görür.5

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 558
2- Sözler, s. 559
3- Şuâlar, s. 11
4- Mesnevî-i Nûriye, s. 211
5- Sözler, s. 15-16