Duâ ve nezaket herkese lâzım

Kandıra’dan okuyucumuz: “Bir Hıristiyan’a yaptığı iyiliklerden dolayı ‘Allah râzı olsun’ denir mi?”

Hıristiyan Allah’ın kulu değil mi? Allah dilerse pekâla onu da hidayet dairesine alabilir. Bir Hıristiyan’a veya gayr-i Müslim’e “Allah sana hidayet nasip etsin de rızası dairesine alsın” mânâsında duâ etmekte ve bu mânâda Allah razı olsun demekte hiçbir sakınca olmadığı gibi, sevaptır da…

Meşrû ölçüler içinde beşerî ilişkilerimizde güzel ahlâkımızı sergileyen örnek sosyal davranışlar geliştirmek ve göstermek her zaman idealimiz olmalıdır. Dini, inanç yapısı ve dünya görüşü ne olursa olsun, insanlara mümkün mertebe nazik ve saygın davranmak, İslâmiyetin hiçbir kriteriyle çelişmez. Aslında din ve dünya anlayışı farkı gözetmeksizin insana yaklaşmak ve insana değer vermek, tebliğin de bir gereği. Peygamber Efendimiz (asm) komşu devletlerin başkanlarına yazdığı İslâmiyete dâvet mektuplarına Allah’ın selâmını vererek başlıyor, nazik ve saygın bir üslûp kullanıyordu.

Günümüzün medenî dünyasında saygın yaklaşımların daha çok muhatap bulduğu ve aynı saygınlıkla karşılık gördüğü asla göz ardı edilmemeli. Hangi dinden olursa olsun, muhatap olduğumuz insanlara Allah rızâsı için olgun ve seviyeli yaklaşmalı, küçük vesîlelerle diyaloglar kurmalı, geliştirmeli, geliştirilmiş diyaloglar sürdürülmeli, gayr-i Müslim komşularımız, arkadaşlarımız ya da işimiz gereği selâmlaştığımız insanlar varsa, onlarla beşerî köprülerimizi iyi kurmalı, onlara öncelikle insanlığımız ve iyi ahlâkımızla muâmele etmeliyiz. Müslüman olduğumuzu iyi ahlâkımızla ispatlamalıyız.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin (ra), İslâm ahlâkının ve iman hakikatlerinin güzelliklerini günlük davranışlarımızla göstermemiz halinde sâir dinlerin tâbîlerinin cemaatlerle İslâmiyet’e gireceklerini müjdelemesi1 gâyet mânidardır ve konumuzla yakın ilgilidir. Burada, davranışlarımızla göstermek yükümlüsü olduğumuz İslâm ahlâkının güzellikleri içerisinde, insanlara karşı içtenlik ve saygınlığın yeri hiç şüphesiz büyüktür. Muhataplarımıza karşı yardımseverlik, diğergamlık, vefâkârlık, fedâkârlık, dürüstlük, çalışkanlık, temizlik, samîmiyet, nezâket, cana yakınlık, güler yüzlülük, kadirşinaslık, saygınlık, seviyeli olmak ve olgunluk gibi ahlâkî özveri içinde yaklaşmak, müntesibi bulunmakla şeref duyduğumuz İslâmiyetin üzerimizde görmek istediği sâlih amellerdendir.

Bediüzzaman Hazretleri (ra) gayr-i Müslimlerle ilişkiler hakkında soru soran bir grup vatanperverin sorularına verdiği cevapta, Kur’ân’ın, “Ey îmân edenler, Yahudî ve Hıristiyanları dost edinmeyin”2 âyetini tefsîr eder. Bedîüzzaman (ra) burada, Yahudî ve Hıristiyanlarla bâtıl inançları, fikirleri ve gayr-i ahlâkî tutum ve davranışları hasebiyle dost olunmaması gerektiğini beyan eder; sıfatları veya sanatları için muhabbet edilebileceğini; bir Müslüman nasıl ki bazen İslâmiyetin onaylamadığı sıfat ve haller içinde bulunabiliyor ise, bir gayr-i Müslim’in veya bir kâfirin de her sıfatının gayr-i Müslim veyâ kâfir olmak lâzım gelmediğini, öyle ki bir gayr-i Müslim’in Müslüman olan bir sıfatının takdir edilmesinin câiz olduğunu kaydeder. Ehl-i Kitaptan bir kadınla evlenen birisinin karısını sevmesinin Kur’ân’a ters düşmediğini bildirir.3

Netice olarak, dini ve inancı ne olursa olsun, insanlara ‘Allah râzı olsun!’ denilir, denilmesinde hiçbir sakınca yoktur ve hattâ denilmelidir. Esâsen, gayr-i Müslim veya kâfir birisinden Allah’ın râzı olmasını dilemek, onun hidâyete gelmesi için duâ ve niyâzda bulunmuş olmaktan başka bir şey değildir. Dergâh-ı İlâhiye’nin kapısı ise her türlü duâ ve niyâza açıktır.

Cenâb-ı Hak râzı olacağı bir kula dilerse, önce hidâyet nasip eder, sonra rızâsını lütfeder. Veya hikmeti dâiresinde, o kişinin râzı olacağı bir amel yapmasını ya da makbul bir sıfat içinde bulunmasını nasip eder. Hikmetini Ona bırakmalıdır. “Allah râzı olsun!” derken, esasta Cenâb-ı Hakk’ın muhatabımıza hidâyet lütfetmesini istediğimizi niyetimizden geçirmemizde fayda vardır.

Dipnotlar:
1- Hutbe-i Şâmiye, s. 20
2- Mâide Sûresi, 5/51
3- Münâzarât, s. 45