Büyü ve sihir haramdır

Afyon’dan Ayşenur Kenar: “Büyünün gerçekliği var mıdır? Yapılan insanı etkiler mi? Kendimize büyü yapıldığını öğrensek ne yapmamız gerekir? Para ile büyü bozdurmak mesleğimize uygun mudur?”

BÜYÜ VE SİHİR HARAMDIR

Büyü ve sihir yapmak da, yaptırmak da, büyücülere ve sihirbazlara inanmak da, onların tabiatüstü bir güce sahip olduklarını kabul etmek de haramdır.

Kur’ân buyuruyor ki: “Şeytanlar, insanlara sihri ve Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler…. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!”1

Peygamber Efendimiz (asm) bir hadislerinde, “Helâk edici yedi şeyden sakının” buyurdular ve bu yedi şeyi şöyle sıraladılar: “Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, haksız yere bir cana kıymak, faiz ve yetim malı yemek, düşmana hücum esnasında savaştan kaçmak, iffetli mü’min hanımlara zina isnadında bulunmak”2

Bir diğer hadislerinde Peygamberimiz (asm), büyü yapan kimsenin Allah’a şirk koşmuş olacağını3, bir başka hadislerinde ise, sihre inanan, onun doğruluğunu tasdik eden kimselerin Cennete giremeyeceklerini bildirmişlerdir.4

Her Şey İnsana Teshir Edilmiştir

Kur’ân geçmiş milletlerin yaptıkları sihirlerden bahseder. Meselâ Firavun’un sihirbazlarının yaptıkları sihirler karşısında Hazret-i Mûsâ’nın (as) asasının mutlak galibiyetini zikreden Kur’ân, bu galibiyet üzerine sihirbazların secdeye kapanarak: “Âlemlerin Rabb’i olan Mûsâ ve Hârun’un Rabb’ine inandık” dediklerini beyan eder.5

Hazret-i Süleyman’ın (as) cinleri, asi şeytanları ve kötü ruhları Allah’ın izniyle teshir ettiğini ve emri altına aldığını beyan eden Kur’ân6, insanı bütün yeryüzünün halifesi ilan eder. Yeryüzünün halifesi, bütün her şeyin kendisine teshîr edildiği, sihri, hükmü ve emri her şeye geçen insan demektir. Bu teshîr âyetlerinin tefsîrinde Bedîüzzaman, beşerin ubûdiyet vazîfesini unutmamak şartıyla; gerek ses, görüntü ve madde nakliyle, gerekse cinleri, ifritleri ve âsî şeytanları teshir etmek suretiyle yeryüzünün her tarafının her yerden görüldüğü ve her köşeden bütün seslerin işitildiği bir “bahçeye” çevrilmesinin mümkün olacağını kaydeder.

Saîd Nursî Hazretleri, Hazret-i Süleyman’ın (as) cinleri, şeytanları ve kötü ruhları teshîr ettiğini, şerlerini men edip faydalı işlerde istihdam ettiğini ilgili ayetlerle nazara verdikten sonra; yeryüzünün insanlardan sonra şuur sahibi en mühim sekenesinin cinler olduğunu, cinlerin insana hizmetkâr olabileceğini, cinlerle temas edilebileceğini, şeytanların da düşmanlığı bırakmaya mecbur edilerek, ister istemez insanlığa hizmet ettirilebileceğini beyan eder. Ve bu ayetlerin insanlığa remzen: “Ey İnsan! Bana itaat eden bir kuluma cinleri, şeytanları ve şerirlerini itaat ettiriyorum. Sen de Benim emrime musahhar olsan, çok mevcûdât, hattâ cinler ve şeytanlar dahi sizlere musahhar olabilirler, emrinize girebilirler” tarzında hitap ettiğini kaydeder ve insanlığın maddî-manevî hassâsiyetinden tezahür eden ispirtizma ve cinlerle haberleşme gibi hâdiselerin en nihayet hududunu bu ayetlerin çizdiğini beyan eder.

Fakat Bediüzzaman, zamanımızdaki gibi kendisine “ölüler” namını veren cinlere, şeytanlara ve kötü ruhlara, sihir gibi bazı yollarla maskara ve oyuncak olmanın insanlığın “hilâfet” sıfatına yakışmadığını belirtir.7

Şerirlerin Şerlerinden Korunmak İçin

Ayette belirtildiği gibi, Allah dilemeden hiç kimse, hiç kimseye zarar veremez. Sihirbazların, büyücülerin ve muskacıların hiçbir oluşumda, hiçbir işte, hiçbir hâdisede Cenab-ı Hakk’ın dileği dışında ne doğrudan, ne de dolaylı olarak hiçbir katkıları ve etkileri yoktur. Olduğu da görülmemiştir.

Kötü niyetli ve şerir insanların, cinlerin ve mahlûkların şerlerinden korunmak için elbette bazı yollar ve usuller vardır. Şöyle ki: Başta sünnet-i seniyyeye uymak, işimize euzü-besmele ile başlamak, Ayete’l-Kürsi gibi veya Asr-ı Saadet’te bir sihir teşebbüsü üzerine nazil olmuş bulunan “Kul eûzü bi Rabbi’l-Felak ve Nâs” surelerini okuyarak Cenab-ı Hakk’a sığınmak inşallah kâfi olur.

Yine de devam eden ve geçmeyen bir sıkıntı varsa, konu ile ilgilenen “doğru insanı” bularak, tavsiyelerini ve çözüm yollarını dinlemek inşallah şifa olur.

DUA

Ya Rab! Ya Şafi! Ya Kâfi! Ya Vafi!

Hastalığımız, derdimiz ve sıkıntımız anında bizi tevhidden, teslimden, tevekkülden ve salihattan ayırma! Ubudiyetimizi ve istianemizi yalnız Sana kıl! Yalnız Senin şifa verdiğine ve Senin Rububiyetinin kâfi olduğuna iman ve itminan ver! Bizi bakıyat-ı salihatına vefadar eyle! Bizi dalâletten beri eyle! Âmin!

Dipnotlar:
1- Bakara Suresi: 102
2- Buhârî Vesâyâ 23, Tıb 48, Hudûd 44; Müslim, İman 145; Ebû Dâvud, Vesâyâ 10, Hadis No: 2874
3- Nesâî, Tahrim 19, Hadis No: 4076
4- Ahmed Bin Hanbel, Müsned, 3/14, 83; 4/399
5- A’râf Sûresi, 114-122;Tâhâ Sûresi, 68-73
6- Bakınız: Sâd Sûresi, 38; Enbiyâ, Sûresi, 82; Neml Sûresi, 40
7- Said Nursî, Sözler, S. 233, 234