Bu zamanda takva müjdeleri

Tokat’tan Nuri Kapusuz: “Takva nedir? Nerededir? Kastamonu Lâhikası’nda ve İşaratü’l İcaz’da farklı tarifler var. Birleştirebilir miyiz?”

DİKENLERDEN KORUNMAYA ÇALIŞMAK   

Takva, günah kirlerinden korunmak, Allah’ın sevmediği şeyleri yapmaktan sakınmak; haramlara girmekten, Allah’ın nehyine yaklaşmaktan ve emrini çiğnemekten Allah için uzak durmak demektir. Kur’ân’a ait bir mefhum olan takva, Allah korkusunu hayatımızın her anına sindirmek, her halimize yansıtmak, her adımımızı ona göre atmak manalarına gelir.

Kur’ân Allah korkusunu hayatının prensibi haline getirenlere iki Cennet vaad ediyor:

“Rabbi’nin (hüküm ve adalet) makamından korkan kimseye iki Cennet vardır.” 1

Hz. Ömer (ra), Übey bin Kâ’b’a (ra) “takvâ nedir?” diye sordu.

Übey (ra): “Sen hiç dikenli yolda yürüdün mü ey Ömer?” dedi.

Hz. Ömer (ra): “Evet.” deyince, Hazret-i Übey (ra):

“Peki, ne yaptın?”

Hz. Ömer (ra): “Elbisemi topladım ve dikenlerin bana zarar vermemesine dikkat ettim.” dedi.

Bunun üzerine Übey (ra):

“İşte takva budur” dedi. 2

Dünyanın günahları ve haramları, ahiretin dikenleri hükmündedir. Çünkü günahlar dünyada sevimli gözükürken, ahirette batıp kanatıyor. Bundan korunmak için elbisemizi toplamak ve dikkat etmek gerekir. Buna takva deniyor.

TAKVANIN MERTEBELERİ   

Takva sahibi insan, Allah’a itaatten yüz çevirmez, isyana düşmez, Allah’ı daima zikreder ve O’na daima şükreder ve küfran-ı nimet etmez. Kişinin takva derecesi ibadetlere düşkün olması ile değil, günahlardan kaçınma derecesi ile anlaşılır.

Bediüzzaman kalbin takva ile günahlardan arındığını ve temizlendiğini, iman ve ibadetle de süslendiğini ifade ediyor. Kur’ân’ın günahlardan kaçınmayı ve arınmayı takva olarak zikrettiğini söyleyen Bediüzzaman, takvanın temelde üç mertebesinden bahseder:

Takvanın en alt mertebesi küfürden ve şirkten korunmaktır. Orta mertebesi büyük ve küçük günahlardan korunmaktır. En üst mertebesi ise masiva dediğimiz Allah’tan başka her şeyden yüz çevirmektir. Yani Allah için masivayi terk etmek ve masiva sevgisinden korunmaktır. Allah’ın gazabından korkarak günahlardan korunmak takvaya girdiği gibi, nihayet, Cezadan ve Cehennemden çekinerek günahlardan korunmak da takvaya giriyor.3

Bu zamanda imanı yıkan ve günaha çağıran tahribat ve menfi cereyanların dehşetlendiğinden yakınan Bediüzzaman, bu büyük yıkıma karşı en büyük esasın takva olduğunu beyan ediyor. Takva olmazsa amel-i salihin, ihlâsla yapılamayacağını ifade ederek, mü’minleri, bilhassa Nur Talebelerini önce takvaya, sonra amel-i salihe çağırarak şu müjdeleri veriyor:

BU ZAMANIN MÜJDELERİ  

1- “Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur”, 2-“Az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.”, 3- “Takva içinde bir nevi amel-i sâlih vardır.”, 4- “Bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var.”, 5- “Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a’mal-i sâlihadır.” 4

Anlıyoruz ki, böyle binler günahın hücum ettiği bu zamanda, aslında amel-i salih de kolaylaşmış oluyor. Eskiden az bir sevap kazanmak için günler boyu nafile oruç, geceler boyu nafile namaz, zikir, tesbihat, evrat ve ezkâr yapılırken, günümüzde bütün bu nafilelerin yerini günahtan kaçınma duygusu almıştır. Ve tek bir günahtan korunmak, yüz vacip sevabı kazandırıyor. Ve tek bir vacip, çok sünnetlere bedel sevaba vesile oluyor.

Dolayısıyla günümüzde hesap ortadadır: Önce takva mı, amel-i salih mi deseler, takva diyeceğiz. Çünkü takva olmadan amel-i salih ihlâssız oluyor. Takva, yani günahtan kaçınma olduğunda ise, birçok sünnetlerin sevabı otomatikman kazanılmış oluyor.

Dipnotlar:
1- Rahmân Sûresi 46.
2- İbni Kesîr, Tefsîr, I, 42.
3- İşaratü’l-İ’caz, s. 183. 4- Kastamonu Lâhikası, s. 155.