Bir şehadet kelimesi olarak Risale-i Nur

 İbrahim Bey: “Risalelerde geçen “gördüm ki… kat’î müşahede ettim” “müşahedatımı yazdım” “kalbe ihtar edildi” gibi yaklaşımları nasıl anlayacağız?”

KELİMAT-I İLÂHİYE HADSİZDİR

Allah kelâm sahibidir ve O’nun kelâmı hadsizdir ve sınırsızdır; yazmakla bitmez.
Kur’ân’ın ifadesiyle Allah’ın kelâmını yazmak için denizler mürekkep olsa ve yedi kat deniz daha ilâve edilse denizler tükenir, Allah’ın kelâmı tükenmez.1
Keza Kur’ân, Allah’ın insanla konuşma biçimlerinden haber veriyor.
Buyuruyor ki: “Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur. Ya da bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyetmek suretiyle konuşur. Başka türlü konuşmaz. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.2
Bu âyette bildirildiğine göre Allah kullarıyla perde arkasından ilham, sünûhat, tuluat, ihtar, nur, feyiz ve vahiy biçimlerinden biriyle veya hepsiyle konuşur.
Bunlardan vahiy, peygambere mahsus bir konuşma biçimidir.
İlham, sünûhat, tuluat, ihtar ve feyiz ise diğer kullarına mahsus konuşma biçimleridir.
Kalbe doğan manalara ilham; belirli bir gayretten, himmetten ve meleke derecesinde bir hamiyetten sonra feyz ve nur şeklinde kalbe bırakılan manalara sünûhat, tuluat veya ihtar denir.
Hiç şüphesiz ilham, sünûhat, tuluat ve ihtar biçimindeki konuşmalarda tek ölçü şeriattır. Şeriat ile ve ehl-i sünnet çizgisiyle doğrulanmayan ilham ile amel edilmez.
Ancak ilham, sünûhat, tuluat ve ihtar Kur’ân’ın cadde-i kübrasından geliyor ve şeriat ile doğrulanıyorsa bunlara nuranî bilgi kaynakları denir; bunlar dinlenir, dikkate alınır ve kendisiyle amel edilir.
Böyle nuranî bilgi kaynaklarıyla amel etmemek ise mesuliyeti gerektirir.

OKU:   Yarın mahşerde annem dinimi öğretmedi diyeceksin

İLHAMLAR ARASINDA İNCE FARKLAR VARDIR

Birinci tür kelâmlar arasında hiç şüphesiz ince farklar ve dereceler vardır. Bediüzzaman’ın ifadesiyle, ilhamların “en cüz’îsi ve basiti, hayvanatın ilhamâtıdır.3 Sonra avam-ı Yüksek bir ilme haiz bulunan ve âlem-i İslâm’ın kurtuluş reçetesi beraberinde olan Bediüzzaman’ın kalbine gelen ilhamlar, “evliya ilhamatı”ının “sünûhat, tuluat, feyizler, nurlar, ihtarlar, istihracat ve müşahedat” nevindendirler. Kur’ân’dan süzülüp gelmişlerdir. İmanı tasdiktirler, şehadettirler, şuhutturlar, tahkiktirler, hakikattirler. Bediüzzaman’ın müşahedelerinin ve şehadetinin ifadesidirler.4 Birer şehadet kelimesidirler.

RİSALE-İ NUR’UN KELİMAT-I İLÂHÎ OLARAK MAKAMI

Bediüzzaman, Risale-i Nur’un Kelimat-ı İlâhî olarak makamını şöyle izah ediyor:
Risale-i Nur, “vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil, belki ekseriyetle Kur’ân’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünûhat ve istihracat-ı Kur’âniyedir.5
Bediüzzaman’ın kalbine gelen sünûhat, tuluat ve ihtarlar vahiy derecesinde olmamakla beraber, ilhamdan yüksek, vahiy ile ilham ortasında bir mertebeye sahiptirler.
İşte Bediüzzaman Hazretleri, “hakikatten haber aldım”6, “gördüm ki”,7 “kat’î müşahede ettim”,8 “müşahedatımı yazdım”9, “kalbe ihtar edildi”10, “tavzif edilmişiz”11, “biz istihdam olunuyoruz”12, “hakkalyakin zevk ettim”13 gibi ifadelerle Risale-i Nur’ların İlâhî bir nur ve kelâm olarak, sünûhat, tuluat, feyz ve ihtar biçimlerinde geldiğini beyan etmektedir.
Bu ifade biçimi, şimdiye kadar görülmüş bir ifade biçimi değildir.
Dolayısıyla bu ifade biçimi, sahibinin, yani Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin İlâhî sünûhata, nura ve ihtara mazhar Mehdi-yi Muntazar olduğunun da Risale diliyle tescili hükmündedir.

OKU:   Makarr-ı saltanat neresidir?

Dipnotlar:

1- Kehf Sûresi: 109; Lokman Sûresi: 27.

2- Şura Sûresi: 51.

3- Sözler, s. 124.

4- Mektubat, s. 365.

5- Şuâlar, s. 615.

6- Meselâ bakınız: Kastamonu Lâhikası, s. 79; Tarihçe-i Hayat, s. 260.

7- Meselâ bakınız: Sözler, s. 14, 147, 148, 149, 190, 191, 199, 295, 502, 672; Mektubat, s. 12, 21, 52, 326, 385; Lem’alar, s. 98.

8- Meselâ bakınız: Şuâlar, s. 181; Asa-yı Musa, s. 17.

9- Meselâ bakınız: Şuâlar, s. 91.

10- Meselâ bakınız: Lem’alar, s. 238; Sözler, s. 138; Şuâlar, s. 285, 448; Kastamonu Lâhikası, s. 26; Tarihçe-i Hayat, s. 259 .

11- Meselâ bakınız: Mektubat, s. 413.

12- Meselâ bakınız: Mektubat, s. 364.

13- Meselâ bakınız: Şuâlar, s. 59.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir