Allah’ın keremi üstümüzde

Beykoz’dan İsmail Şamlıoğlu: “İman etmemiş; ama iyilikte hissesi çok olan birisi cennete gider mi? Bu kişinin ahiretteki durumu nedir? Eğer cennete gitmez ise yaptığı iyiliklerin sevabı ne olacak? Bu adaletsizlik olmaz mı?”

ÜZERİMİZDE ALLAH’IN HAKKI SINIRSIZDIR

Bütün dünyayı iyiliklerimizle doldurmuş olalım ve düşünelim: Biz miyiz insanlara çok iyilik yapmış olan; yoksa Allah mı bize sınırsız iyilikler yapmakta olan?
Biz iyilik yaparken, Allah’ın bize lütfettiği envâi çeşit imkânları, hadsiz hudutsuz iyilikleri kullandığımızı unutmuyoruz değil mi?
Dolayısıyla, bizim elimizle insanlar eğer iyilik buluyorlarsa, bu esasen Allah’ın iyiliğinden başka bir şey değildir!
Netice itibariyle şükür de, hamd de her halde Allah’ın hakkıdır!
Bizi iyiliğe vesile kıldığı için, bizim de vazifemiz şükürden başka bir şey değildir!
Dolayısıyla bizim iyiliklerimiz için Allah’tan bir hak istemeye, mükâfat istemeye, adalet istemeye hakkımız yoktur!
Allah’ın ise bizim üzerimizde hakkı sınırsızdır!
Bediüzzaman’ın ifadesiyle, insan olarak “biz ücretimizi almışız; ona göre hizmetle ve ubudiyetle muvazzafız.” 1

ALDIĞIMIZ DEV ÜCRETLER

Bediüzzaman, Allah’tan aldığımız dev ücretleri Sözler adlı eserinde şöyle sıralıyor:

1- Sırf iyilik olan varlık nimeti. Biz yok iken, Allah bizi var kılmış, bize vücut vermiştir.

2- Allah bizi cansız ve camit kılmamış; bize hayat vermiştir.

3- Bize iştihalı bir mide vermiş; bütün yeryüzünü Rezzak ismiyle bir nimet sofrası yapıp önümüze sermiştir.

4- Bizi çoklu zekâlara, çoklu duygulara, çoklu mutluluklara, çoklu zevklere, çoklu imkânlara sahip kılmıştır. Bütün yeryüzünü tarayacak ve yeryüzü imkânlarından istifade edecek şekilde göz, kulak, dil, akıl, düşünce, irade gibi harika duygu elleri vermiştir. Yeryüzünü eşsiz bir hazine kılıp, bu duygu ellerinin önüne koymuştur.

5- Tek dünya ile yetinmeyen, iki cihanda yaşamaya elverişli, iki cihanın maddî mânevî nimetlerini tatmaya namzet, iki cihanda sunulan imkânları kullanmaya istekli, iki âlemin mülk ve melekûtünü görmeye, bilmeye ve öğrenmeye meraklı insanlık gibi eşsiz bir nimet vermiştir.

6- Yeryüzüne peygamberi (asm), dini, kitabı, vahyi ve İslâmiyet’i göndermek suretiyle insana yaklaşmış ve insana sonsuz muhabbetini vermiştir.2

ALLAH, BİZDEN İMAN İSTİYOR

Allah, bunca iyiliklerine karşılık şükür olarak insandan iman istiyor.
Bu Allah’ın hakkıdır.
İnsanın da vazifesidir.
İnsan olarak yaratılmanın ücreti iman etmektir.
İman etmek malâyutak/güç yetirilmeyen bir iş değildir.
Bilâkis insanın, inkâr etmekte hiçbir geçerli gerekçesi yoktur ve olamaz!
Kur’ân’ın şu sorusunu sürekli kendi nefsimize sormalıyız: “Ey insan! Seni yaratan, güzelce şekillendirip ölçülü kılan cömert Rabbine karşı seni aldatan nedir?” 3

ALLAH’IN KEREMİNE BAKIN!

İman etmek şartıyla Allah-–hakkımız olmadığı halde—iyiliklerimizin sevabını bize veriyor.
Böylece iyiliklerimizden sadece dünyada değil; daha fazla ahirette faydalandırıyor.
İman etmediğimizde ise, iyiliklerimizin sevabını sadece dünyada veriyor! Sağlık, sıhhat, âfiyet, mutluluk, zenginlik, refah, bolluk gibi…
Ahirete sevap bırakmıyor! Çünkü bıraksa, ahirete imanımız yok; onu orada harcayamayacağız!
İşte bunun için Bediüzzaman der ki: “Kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını filcümle görür.” 4
Allah’ın keremine bakın ki, kâfir diye, iyiliklerini geçersiz kılıcı bir tasarrufta bulunmuyor; mükâfatını veriyor.
Ama ahiret inancı olmadığından mükâfatını ölmeden veriyor!
İşte Allah’ın keremli adaleti budur!

Dipnotlar:
1- Sözler, s. 324.
2- Sözler, s. 324.
3- İnfitar Sûresi: 6.
4- Mesnevî-i Nuriye, s. 60.